Geçtiğimiz hafta sonunu harika geçirdim. Çok eğlendim. Adapazarı’nda arkadaşımın köy evine gittik. Daha doğrusu arkadaşımın kayınvalidesi ve görümcesi orada yaşıyor.
7 kadın + 1 delikanlı + 3 çocuk + birde ev sahibi arkadaşın eşi cumartesi sabahı saat 06:00’da belirlediğimiz noktada buluştuk Tam teşkilat hazırdık. Bol miktarda erzaklarımız, termoslarda çaylarımız, iskambil kâğıtlarımız, topumuz, üzerimizde eşofmanlarımız rahat rahat doluştuk arabaya ve yola koyulduk.
Giderken arabanın en arkasına kocaman bir battaniye serdim ve bir güzel yayılıp gidene kadar uyudum. Gözümü açtığımda Sapanca göl kenarındaydım. Ohhh çok güzeldi. Gölün hemen kenarına kızlarla mükellef bir kahvaltı sofrası kurduk. Köy içinden de sıcacık taze ekmek almıştık, çaylarımızın demi de tabiri yerindeyse tam tavşankanıydı (termosta
olmasına rağmen). Güle eğlene bir giriştik kahvaltıya, sormayın gitsin.
Göl kenarında sofra keyfinden sonra, Adapazarı’na köy evine gittik. Ayyyy ev tam bir köy evi. Kocccaammannnn bir bahçenin içerisinde. Bahçede ahır, odunluk, kümes, bir sürü dut ağaçları, selvi ağaçları, çamlar vardı. Ve yeşilin öyle güzel bir tonu vardı ki anlatamam. Öğleden sonrayı top oynayarak geçirdik. Kazık kadar kadınlar voleybol ve istop oynadık J Bu arada kendimde eski enerjimi görmek beni çok mutlu etti. Hastaneden beri böyle koşup
eğlenmemiştim…
Arada bir dut ağaçlarına gidip o lezzetli dutlardan yedik, dalından kopartıp yemek öyle zevkli oluyor ki. Uzun zamandır açık havada böyle keyif aldığımı hatırlamıyorum. Bir ara durup bahçeyi seyrederken, hastanedeki halim geldi aklıma ve Allah’ıma bu günlerim
için defalarca şükrettim. Çünkü çok iyiydim ve mutluydum. Kızım da yanımdaydı ve o da koşturup oynuyordu. Öyle huzurlu ve mutlu görünüyordu ki, onu seyretmek bile beni delice sevindiriyordu. O da bunun farkında olmalı ki sık sık yanıma gelip sımsıkı öpüp kokluyordu beni.
Akşamüzeri mangalımızı yaktık. Birimiz etleri pişirdi, diğeri bolca salata yaptı, geriye kalanların bir kısmı bahçe ortasındaki masayı hazırladı. Hep birlikte yemeğimizi de yedik. Kalabalıkla yemek yemek çok keyifli oluyor. Yemekler güzel, sohbet güzel, ortam güzel…
Yemeğin üzerine bir de keyif çayı demledik ve kağıt oynadık. Böyle kalabalıkla en güzel oynanan oyun: Blöf’tür. Benim çok eskiden bildiğim eğlenceli bir oyun. Amaç yere kapalı koyduğun kâğıtları diğerlerine yakalanmadan kakalamak ve elindeki kâğıtları herkesken önce bitirmek. Öğrenmek isteyen olursa detaylı yazarım size. Bu accaip zevkli bir oyun. Oynarken öyle çok gülüyorsunuz ki. Hele başkasının yedirmeye çalıştığı kağıdı yakaladığınız da.
Gece de 03:00′ e kadar oturduk. Çerez ve meyve yerken başımızdan geçen en komik hikâyelerimizi anlattık. Her bir öyküde yerlere yattık. Artık kahkaha atmaktan yüzüme felç geldi sandım.
Ertesi sabah önce bir yağmur bastırdı kiiii, aman Allah !!! Neyse ki yaz yağmuru hemen geçti. Yine bahçede kahvaltımızı ettik. Arkadaşın biri bizim için hiç üşenmedi ve özel olarak mıhlama yaptı, ilk kez yedim ve çok hoşuma gitti. Birde ev yapımı köy ekmeği vardı. Çok yedik yine.
Bu seferde kağıtlarla hep birlikte papaz kimde oynadık. Ama cezalı J Oynarken birden aklıma çok iyi bir ceza fikri geldi. Papaz kimde kaldıysa onun yüzüne bıyık çizecektim. Ve oyun süresince öyle oturacaktı. Her defasında başka birinde kağıt kaldı. Yüz şekillerine göre, siyah göz kalemi ile bıyıklar çizdim. Birine ağalar gibi pala bıyık, birine korsan bıyığı, birine kaytan bıyık, birine de birine top sakal çizdim. Bende kaldığında ise yanaklarımın yanlarına kadar taşan bir pala bıyık çizdiler.
Gülmekten birbirimizin yüzüne bakamıyorduk bile. Bir arkadaşın 18 yaşındaki oğlu da gelmişti. Eeeee o cezaya kaldığında bıyık çizmek anlamsız olacaktı. İlk etapta ruj sürmek için çok sıkıştırdım ama ikna edemedim. En sonunda başörtü takmaya razı ettim. Birde çocuğa göbek attırdık yaaa. Ama halimizi bir görecektiniz. Erkek kılığında kadınlar ve kadın kılığında bir delikanlı. Bir sürü resim çektik. Hepimiz bıyıklarımızla büründüğümüz kimlik ile poz verdik. En komiği de biz erkeklerin bir tane baş örtülü masum genç kızın (delikanlının yani) peşinde koşturup kovalamamız oldu. Garibimin bir kaçışı vardı ki. Eeee napsın arkasında 7 bıyıklı adam vardı.
Kabile halinde ahıra inek sağmaya girdik. Evin kızı bu işte öyle profesyonel olmuş ki, çok kısa bir manda koca bir kovayı sütle doldurdu. Evlerimize dönerken her birimize taze sütten de verdiler. Civcivleri de unutmim. Bir sürü minicik… Çocuklar en çok onları sevdiler.
Hava kararmadan eve dönüş yolunu tuttuk. Bu sefer minibüsün arkasında yine battaniyeyi serip iki kız oturduk ve 51 oynadık. Teybin sesi sonuna kadar açık. En hareketli şarkılar çalıyor. Şarkılara eşlik ederek eve nasıl geldiğimizi anlamadım bile.
Bu cumartesi de Heybeli Ada’ya, çok daha kalabalık olarak pikniğe gidiyoruz. Yine çok eğlenceli geçeceğine eminim. Geçen senede gittiğimizde harika olmuştu. Vapurda giderken hep bir ağızdan şarkılar söylemiştik. Bu seferde güzel olacağına %100 eminim…
HÜZÜNLER PAYLAŞTIKÇA AZALIR, MUTLULUKLAR İSE PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALIR…
Sevgi Yılmaz