HIV Pozitif Hayatın Günlüğü

Archive for Ekim, 2011

HIV ve Askerlik

Askerlik şubesine gittim ve elimdeki kapalı zarfı açtırdım. Sonra enfeksiyon hastalıkları servisine gittim ve doktorla görüşmek için sıra aldım. Sırada beklerken herkesin elinde kağıtlar vardı ve kim bilir içlerinden kaç kişi benim gibi hiv pozitifti.

Doktor sırayla herkesi içeri alıyor ama içerden kimseyi çıkarmıyordu.

Giren kağıdını veriyor derdini anlatıyor sonra kan vermeye gitmek için odanın başka bir bölümünde toplanıyordu. En Son ben girdim ve “immün yetmezliği hastasıyım askerlikten muaf olmak için işlemlerimi yapmaya geldim” der demez bekleyenlerden birinin dikkatini çekiğini gördüm ve  bana göz ucuyla baktı sonra bende onların yanına geçtim.

Toplamda 7 kişi kan vermek için mikrobiyoloji servisine giderken belki de aralarında en efendi ve en bilinçli olan kan verme arkadaşlarımdan biri (hastalığımı zikredince dikkatini çeken) yürürken yavaşladı ve yanıma geldi…

“Merhaba” bile demeden “Hangi ilaçları alıyorsun?” dedi…

Ben de ilaç isimlerimi söyleyip söylememede 1–2 saniye tereddüt ettim ve konuşmak istediğini sohbeti de böyle açmaya çalıştığını düşünüp söyledim ilaç isimlerimi.

“Ben onlardan kullanmıyorum” dedi.

Kanlarımızı verdik parmaklarımızı bastık bekledik sıkıldık offladık puffladık ama elimize tutuşturdukları 3 gün sonra gelin sonucunuzu alın kağıdıyla çıktık hastaneden. Arkasına bakarak yürüyen hiv pozitif arkadaş Fuat “Ne tarafa gidiyorsun istersen bırakayım arabayla geldim” dedi.

Sağ olsun şirkete kadar bıraktı beni yolda muhabbet ettik hastaneye giderken haberleşmek ve beraber gitmek üzere telefonlarımızı aldık. Sonuçları da beraber almaya gittik ve tabi elisa testi yaptırıp pozitif çıkınca işlerin hemen bitmiyor.

Doğrulama testi için başka bir yere yönlendirildik ve orada da doğrulama testi için kan verdik. Sonucun 1 ay Sonra çıkacağını bu sürede beklememiz gerektiğini hatta ve hatta askerlik şubesinden aldığımız ilk sevk belgesinin süresi geçeceği için “Bizi şu numaradan arayın testinizin sonucu gelmişse size vereceğimiz belgeyle askerlik şubesine gidin sevkinizi yenileyin ve buraya gelin denildi” …

Günler, haftalar ve nihai sonuç… Artık 2. Kez tescilli olarak hiv pozitifim. Artık hastanede de oyalamazlar heyet günü verirler gideriz sonuçlarımızla alırız belgemizi kurtuluruz diye ümit ederken tüm sonuçları götürdüğümüz doktor “Sizin 3 ya da 4 gece burada yatmanız lazım” dedi.

Durum böyle olunca Fuat’ı da durumdan haberdar ettim önce askerlik şubelerimizi gidip yeni sevklerimizi aldık sonra hafta başı hastaneye yatmak üzere çantalarımızı alıp geldik. Tabi bilgisayarlar kitaplar cdler bilmem neler getirilmişti…

Fuat’la aynı odada kaldık. İkimizden başka kimse yoktu muhabbet ettik birbirimizi tanıdık o eşinden işinden hayatından çocukluğundan bahsetti bende aynı şekilde… Birbirimizi tanıdık 3 günde olsa askerlik yapmış gibi olduk ve askerlik arkadaşı olduk.

Her gün kantinden gazoz alıp denize karşı oturup saatlerce müzik dinleyip muhabbet ettik oraya tedavi için gelen askerlerle konuştuk muhabbet ettik.

Heyet günü geldi heyete girdik ismim okundu içeri girdim. Kimliğimi verdim ve askerlik yapmayacaksın dedi.

Sonra parmak basma manyağı olduğumuz o hastaneye son kez parmaklarımızı bastık ve odamıza gittik. Şimdi Sırada Askerlik Şubesine verilecek belgenin hastane tarafından hazırlanıp bize verilmesine eldi. Bir gece daha kaldık ve ertesi gün taburcu olduk ve ilgili belgeleri alıp 5 dakika içinde çantalarımızı toparlayıp  çıkıp gittik.

Aklımızda bir sürü soru işareti. Fuat’ta bende kurumsal yerlerde çalışıyoruz ve askerlik şubesinin bize vereceği belgede kesinlikle “hiv pozitif” yazmaması lazım… Belgelerimizi askerlik şubesine götürdük ve hastanede kapalı bir zarf içinde raporumuzu askerlik şubelerimizi yolladı.

1 ay sonra durum belgesi almaya gittim ve hakikaten korktuğum gibi olmadı. Sadece ” ASKERLİĞE EL VERİŞLİ DEĞİLDİR” ibaresi yazılı olan bir belgeyi aldım çalıştığım kuruma gittim ve insan kaynaklarına gönderdim. Kimsede bana ne hastalığın var burada açıkça yazmıyor demedi.

Sorarlarsa da hayali bir hastalık planlamıştım zaten doktorumla onu söyleyeceğim. Askerlik yapmaya engel ama çalışmaya engel olmayan bir hastalık.

İnşallah bu süreçten geçecek arkadaşlar bu yazılarım sayesinde idmanlı olurlar ve biran önce sorunsuz bir şekilde muafiyetliklerini alırlar.

Ben ve Askerlik Arkadaşım Fuat Sıramızı Savdık Şimdi arada bir görüşüp askerlik anılarımızı anlatıyoruz…

Deniz Türk

HIV pozitif birini muayene ederken çift kat eldiven takmaya gerek yoktur…

Bu gün nihayet şu meşhur dişimin kanal tedavisi yapıldı.

Hekim Hanım’ın toplantısı olduğu için beni asistanına yönlendirmiş. Daha önceki hemşirenin ortalık yerde “sizin özel durumunuzdan dolayı cerrahi seti almanız gerekiyor” dediğinde, o gün de yan odadan bir doktora bağırarak “Selçuk Beeyyy… Hani böyle hepatiti falan olanlara bakarken doktorların giydiği önlük setine ne deniyor?” Selçuk Bey de: “Tek kullanımlık Cerrahi önlük seti deniyor” demişti ve beni de şöyle bir süzmüştü. Aha işte bu gün bana bu Selçuk Bey baktı. Yakışıklı ama bir o kadar da buzdolabı. Tip yerinde ama ısı yok…

Hemşiremiz, No Frost Selçuk Bey’e kanal tedavimi yapması için grant tuvalet, cerrahi önlüğünü giydirdi. Önlüğünü rahatça giyebilmek/giydirebilmek için işlem odasının önüne çıktılar. Odacık buzlu camlarla kaplı. Sol tarafımda kalan buzlu camın ardında Sayın No Frost’un hazırlanmasını izledim. Hemşire önlüğün arkasını bağlarken üçüncü bir gölge belirdi.

– N’aber Selçuk? Ameliyata mı giriyorsun?

– Kanal tedavi.

– HIV’mi?

– ……… (Konuşmadan başını onaylama anlamında öne arkaya salladı)

Selçuk Bey yanıma odaya girdi. Gölge adam birkaç saniye olduğu yerde duraladıktan sonra yavaşça kapının yanına doğru sokulup bana baktı. Onun kapıya yaklaştığını izlerken yüzümü diğer tarafa doğru çevirdim. Yüzümü görmesini istemediğimi fark ettim bir anda. Neden başımı çevirmiştim ki??? Utanmış mıydım?

Hayır, asıl utanması gereken oydu. İnsan mahremiyetine saygı göstermeyen ve kapının dibine ilişen oydu. Yüzümü geri çevirdim ve adamın yüzüne, gözlerinin tam içine baktım. Aslında neden bana öyle garip garip bakıyorsunuz? Hiç mi HIV pozitif bir kişi görmediniz? Çok ilginizi çekiyorsa gelip daha yakından da bakıp inceleyebilirsiniz beni” demeyi düşündüm, ama hemen vazgeçtim. Yoksa yakında fakülteye sokmayacaklardı beni.

Gölge adam merakını giderip, benim bir uzaylı olmadığımı anlayınca gitti. Sonra Sayın No Frost Selçuk ellerine ikinci eldivenleri takarken artık dayanamadım, sordum:

Sevgi : Bir şey sormak istiyorum. Kendinizi daha güvende hissetmek için mi çift eldiven takıyorsunuz? Güven Hoca her zaman “işlem yaparken çift eldivene hiçbir şekilde gerek yoktur”

No Frost : (Vereceği cevap için bir süre düşündü ve sert bir sesle) Hayır! Standart kuralları uyguluyorum sadece.

Peehhh standart kurallarmış. Aksine çift eldiven kullanmak aletleri kavramayı daha da güçleştirdiğinden, üstteki ikinci eldiven kaydığından yaralanma riskini daha da arttırmaktadır. Bu dünyada yapılan birçok araştırmada da kanıtlanmış. http://pozitifyasam.org/tr/hiv-aids-ile-ilgili-makaleler/dis-hekimliginde-hiv-bulasmasi-ve-infeksiyon-kontrolu.html

Sevgi Yılmaz

Virüsün hücrelerimde olmasıyla hayatımda olması farklı.

“Birini ben hapsederken diğeri beni hapsediyor!”

Çeşitli platformlarda HIV Pozitif olma statümü paylaşmaya kendimi hazır hissettiğimde, kalabalıktan gelen ilk soru şu ; “ sağlık durumun nasıl? ” Bu sorunun hatır sormaktan farklı bir tonlama ve mimikle sorulduğunun farkındayım. Artık; 80’li yıllarda tanıştığımız, tedavi seçenekleri olmadığı ve henüz HIV in nasıl bir virüs olduğunu bilmediğimiz yıllarda ne yazık ki ölen, zayıflayan, vücudunda yaralar çıkan insanlar resmini unutmanın zamanı gelmedi mi? 30 yılda ne kadar çok şey olumlu anlamda değişti ve bunları öğrenmenin zamanı gelmedi mi?

“ Gerçekten HIV Pozitif misin? ” sorusu beni çok şaşırttığı gibi, karşılarında sağlıklı bir adam görmek de insanları şaşırtıyor. Yani kesinlikle zayıf olmalıyım, yüzümde hastalıklı bir çökkünlük olmalı, gözlerimin feri sönmeli. Hayallerindeki, HIV pozitif olma figürü ne yazık ki böyle. Düzenli olarak tedavi görüyor ve virüs kontrol altındayken, bağışıklık sistemim güçlenmişken neden sağlıksız olmalıyım ve neden senden farklı görünmeliyim ve yaşamalıyım?

Bir balon düşün; sadece patladığında içindeki hava dışarı çıkıyor, bir şişe düşün; kapağını açtığında içindeki sıvı dışarı çıkıyor. Kontrol ve sağlam bir koruma, havayı ve sıvıyı olduğu yerde tutar değil mi. Tıpkı bendeki virüs de böyle dostum, sana bir zararı yok yani. Ama sen dostum, hücrelerimde, benim için uyumuş halde olan, bana ait olan virüsten korkuyorsun. “O” ne bir yağmur, ne bir esans, ne oda spreyi durduk yere üstüne yağsın ya da her neyse. HIV Pozitif olduğumu bilmeden benimle ortam paylaşabilen, kendimle ilgili o bilgiyi seninle paylaştıktan sonraki farkı inan çok merak ediyorum. İşte bu yüzden bu beni hapsediyor.

Tüm bunlar ve diğerleri sadece aramızdaki durum tespiti için kurulmuş cümleler.

Özetle sağlıklıyım, senin yaptığın şeyleri eğer ben de istersem yapabilirim ve yapıyorum, mutlu muyum? Evet, en az senin kadar mutluyum.

Medya ve HIV

İletişim ağı ve araçlarının bir çırpıda bizlere ezber olan haber ve bilgi niteliği olma özelliğinden HIV/ AIDS ya da sadece bu konu değil insanlığı çok yakından ilgilendiren karalıkta kalmış konular da payını alabilseydi keşke. Ertesi sabah konuşulan diziler, maçlar, bir dizi karakterinin bir cümle ve mimiği ya da bir şarkı, üstünden 12 saat bile geçmeden kamuoyunun gündem ve sohbet konusu olabiliyorken HIVAIDS hakkında hala 80’lerdeki bilgilere ve resimlere sadık kalmak? İletişimi çağ olarak yaşadığımız ve neredeyse artık vazgeçilmez bir parçamız olan araca karşı duruşumuz tembellik mi hezimet mi, gerçekten önyargı mı ya da hepsi mi?

İnanç Özgür

HIV pozitifleri tedavi ederken eldivenleri kollarından bantlamaya gerek yoktur.

Diş hekimliğine her adım attığımda bir şeyler oluyor. Ama bu sefer fıttırtmadılar beni, güzeldi.

Bir önceki yazımda “sizin özel durumunuz neye bağlı” diye kaba bir sesle herkesin ortasında bana tanımı sorduktan ve ben hakkımı aradıktan sonra bana yeni randevu vermişlerdi. İşte işlemimi yaptırmak için öğlen gittim. Gayet güzel karşılandım ve odaya bir tek ben alındım. Odanın kapısı hep kapalı tutuldu ve rahatsız olmayayım diye içeri kimseler alınmadı. Valla bu sefer millet değil ben rahat edeyim diye çok özen gösterdiler. Kliniğin (bana) özel ihtimam için hizaya çekilmiş olduğunu sonradan daha da iyice anlayacaktım.

4 tane daha dişimin dolgusunu gıcır gıcır yapan asistan (kısaca Sdiyelim) ile ara molalarda sohbet ettik. Garibim hem kendi, hem de yardımcısı kız çift eldiven takmışlar, yetmiyormuş gibi bir de onları bileklerinden bantlamışlardı. Eee neme lazım virüsçükler kollarından içeri yürür falan, Allah muhafaza…

Sevgi :O kadar kat kat kıyafetlerin içinde çok sıkılıyor olmalısın

Asistan S :Evet yaaa, çok terletiyor

Sevgi :Çift eldiven mi taktınız? Ayy yazık sizeee, bir de bileklerden bantlamışsın onları

Asistan S :(Ne diyeceğini bilemedi, ee ne deseler kabahat oluyor)

Sevgi :Aslında çift eldiven rahat kavramayı engellediğinden, riski arttırıyor

Asistan S :Evet öyle diyorlar hep, doğru.

Sevgi :Güven Hoca ile birlikte bir panele konuşmacı olarak katılmıştık. Orada harika bir sunum yapmıştı kendisi, çok beğenmiştim. HIV ile Hepatit arasındaki  bulaşma farklarından, gerekli standart önlemleri (abartmaya gerek olmadan) aldıktan sonra bulaş risklerinin ne kadar az olduğundan bahsetmişti. Daha birçok önemli bilgi aktarmıştı, eminim onları siz de derslerinizde görmüşsünüzdür. Dünyada eline iğne batma kazası ile enfekte olan hiç bir kayıt yok. İğne batma kazaları da en çok, iğnenin ucuna kapağı kapatırken yaşanıyormuş. Aslında gereğinden fazlasını yapmaya hiç gerek bile yok.

Asistan S :Doğru söylüyorsunuz. Virüs çok kısa bir sürede güneş ışığında zaten kendiliğinden ölüyor.

HIV’in bulaş yolları hakkında epeyce bir konuştuk. Asistan S ve yardımcısı kız ilgiyle dinledi. Aslında bildikleri konulardı. Konuşmanın birçok yerinde onlar da doğru bildiklerini  anlattıkça çok hoşuma gitti…

Sonra bir ara Asistan S: Yaa geçen ………… Hanım aslında size öyle demek istememiş. (Nereden duydun kardeşim bunu? O gün bu asistan yoktu ki orada. Serdar Bey’in aşağıya çağırttığı başka bir asistandı. Demek ki hepsi aralarında konuşmuş ve olayı anlatmışlardı. S anlatmaya devam ediyor) Burada, özel vaka odasında sadece HIV veya Hepatit bakılmıyor. Öğrencilerin yapamadıkları bazı dişleri biz burada, bu odaya alıp yapıyoruz. Onun için öyle sormuş bulundu…

Sevgi :Ama her zaman, herkesin önünde, her şey sorulmaz. Hadi tamam sordu bir kere, ben ona “burada herkesin önünde size söylemek zorunda değilim” dememe rağmen, daha da yüksek sesle konuşmaya ve üstelemeye devam etti. Neyse, kapandı o konu, öğrenmiştir artık…

Dolgularımın hepsi bitti derken bir dişimin daha heba olduğunu ve onun da kanal tedavilik olduğu anlaşıldı. Röntgen çektirdikten sonra o dişim için tekrar Selçuk Bey’in kapısını çalmam gerekiyormuş.

Ben paltomu aldım ve özel vaka odasının önüne çıktım. Özel vaka odası, diğer öğrencilerin oturduğu bir oda ile karşı karşıya. Röntgen kâğıdı yazmak için başka bir odaya giden Asistan S‘yi koridorda beklemeye koyuldum. Tam o sırada özel vaka odasına başka bir erkek öğrenci girecekken, karşı odadan telaşlı bir kız sesi duyuldu:

– O odaya girmeeee!!! Virüslüüü… !!!

Erkek öğrenci anında duraladı ve iri iri açtığı gözleri ile bana baktı. Azrail yoklamış gibi olduğu yüzünden belliydi.  Ben sakince gülümsedim ve kızı işaret ederek, elimle ‘deli’ işareti yaptım. Çocuk da bana bakarak gülümsedi ve yürüdü.

Hah! Virüslüymüşüm… Benim virüslerime kurban olsunlar…

Sonra kağıtları hazırlayan asistan Syanıma geldi ve ödemeyi yapmam için beni …………. Hanım’ın yanına götürdü…

Kız inanılmaz nazikti… Bana makbuzu yazdı ve gitmem gereken vezneyi tarif etti. Ben en alt kattaki vezneye ödemeyi yapıp, dördüncü kata sevk kâğıdımı almak için geri geldiğimde:

Görevli Kız :…….. Hanım siz bana yine kızacaksınız ama…

Sevgi :(Müşfik bir abla edasıyla) Hayırdır?

Görevli Kız :Tabiii benim hatam. Kâğıdınızın arkasında iki tane daha işlem yazılıymış, ben çevirip bakmadım. Onları eklemeyi unutmuşum.

Sevgi :Olsun, sorun değil. Şimdi yazarsan çıkarken öderim.

Aahh aahhh, keşke tüm sağlık çalışanları olması gerektiği gibi olabilse.

Ekstra bir ilgi istemiyoruz aslında işlerini düzgün yapsınlar yeter.  Sadece HIV pozitiflere kişilere de değil, tüm insanlara hak ettikleri hizmeti verseler… Ütopik bir istek ama olsun, isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin… ne olsun diyeyim.

Sevgi Yılmaz

Herkesin içinde sordu: “Neye bağlı olarak özel vakasınız?”

Daha önce yarım kalan dolgularım için (kanal tedavim başka bölümde yapılıyor, dolgularım başka)  bana 27 Şubat günü verilmişti. O tarihte burada olmayacağım için, Almanya’ya gitmeden dolgu bölümünü aradım ve o günkü randevumu iptal edip, 16 Mart için yeni bir randevu yazdırmıştım. İki gün önceden de arayıp randevumu ve saatimi kontrol ettim. Sorun yoktu.

16 Mart Cuma günü geldi çattı ve ben geriye kalan dört dolgumuda tamamlamak üzere fakültenin dördüncü katında soluğu aldım. Bilgisayar kâğıdımı içeri teslim ettim ve kapının dış bölümünde çağırılmayı bekledim.

İçerideki görevli kız : (Cırtlak bir sesle) Sevgiiiii Haannnıımmmmmm…

Sevgi : (Nağmeli bir sesle) Buyrun beniiimm…

Görevli kız : Sizin adınız randevu defterinde görünmüyor.

Sevgi: Nasıl görünmüyor. Benim daha önceki randevum 27 Şubattaydı. O tarihte burada olmayacağım için, telefon edip o günü iptal edip, yenisini almıştım. Yani bugüne randevu aldım. İki gün önce de teyit ettim. Problem yoktu.

Görevli kız : (Asabi bir sesle) Gelin birlikte bakalım deftere, yazmıyor adınız.

Sevgi : Tamam bakalım… (diyerek ilk muayene odasına girdik ve konuşmaya orada devam etmeye başladık. Oda da yaklaşık olarak beş–altı kişi vardı. İkisi üçü muayene olmak için bekleşen vatandaşlardı, diğerleri de diş hekimi adaylarıydı.)

İşte cinnet geçirdiğim anlar başlıyor:

Görevli kız : (Azarlayan bir tonda) Bu bilgisayar kâğıdınızın arkasında “özel vaka” yazıyor. Neye bağlı olarak özel vakasınız?

Sevgi : (Bende bir anda sesimi daha da ciddileştirip, başımı yukarı tutarak ve hafifçe tepeden bakarak) Neye bağlı olduğunu burada herkesin içinde size söylemek zorunda değilim.

Görevli kız : Söylemek zorundasınız. Bizim bunu bilmemiz gerekiyor. Ona göre işlem yapacağız. Sizi normal klinik bölümüne yazmışlar. Sizi oraya alamayız.

Konuşmalar son derece gergin ve yüksek bir ses tonunda gerçekleşiyordu. Odada bulunan herkes o anda bana bakıyor ve özel vaka durumumun neye bağlı olduğunu söylememi bekliyorlardı. Söylemedim…

Sinirlenen Sevgi : Burada özel vaka yazıyorsa demek ki bir sebebi var. Neye bağlı olduğunun da hiç bir önemi yok. Adınız ne sizin? Bana buranın dâhilîsini de söyleyin

Görevli  kız : Adım ………. !!! Dâhili numara 30 3 XX

Kızı çaarrtt diye ikiye ayırmak isteyen Sevgi: Tamam birazdan tekrar görüşürüz

Hhoooppppp soluğu doğruca dekanın odasında, Serdar Bey’in yanında aldım. Güzelce beni karşıladıktan sonra, tüm sinirimi yatıştırmaya çalışarak, olanları anlattım. Öfkemi ne kadar bastırmaya çalışsam da sesimde ki çatallaşmayı engelleyemedim.

Serdar Bey, eliyle çenesini ovuşturarak bir kaç dakika düşündükten sonra o dolgu bölümünü aradı:

Serdar Bey : Merhaba ben Serdar Çintan. Randevu günlerini kim ayarlıyor?

Karşı taraf : ………….

Serdar Bey : Bu hafta kim ayarl… bu arada ben kiminle görüşüyorum?

Karşı taraf : ………….

Serdar Bey : Hımmm ………. Hanım… Az önce özel bir hastamız için bir randevu sorunu yaşanmış. Bu hastayı ben de yakinen tanıyorum. Sen henüz hekim olmadığın ve öğrenci olduğun için bilmiyorsun tabii, tıp etiği ve hastaya yaklaşım açısından kişilere üçüncü şahısların yanında özel vaka durumunu sormamamız gerekiyor. Bazı hastaların daha özel durumları olabilir ve bunu söylemekte zorlanabilirler.  Bunu her zaman göz önünde bulundurmak gerekli. Bana şimdi, kim ise, sorumlu asistanı yollar mısın?

(Sorumlu Asistanı beklerken)

Sevgi : Randevu günü verilişinde bir yanlışlık olmuş olabilir, tamam, ben buna kızmıyorum. Ama …….. Hanım’ın orada tüm insanların içinde beni azarlar gibi tanımı açıklamaya mecbur etmesi beni çok rencide etti. Aynı anda odadaki herkes bana baktı, kendimi çırılçıplak kalmış gibi hissettim bir anda. Ben HIV ile son derece barışık yaşayan biriyim…(Serdar Bey “biliyorum” anlamında başını salladı) 100 kişinin içinde de hiç çekinmeden tanımı açıklarım, ama o anda benim yerimde henüz bu virüsün travmasını atlatamamış, kendisiyle barışamamış başka bir HIV ile yaşayan arkadaşım olsaydı ne yapardı acaba? Bir travma daha yaşamış olacaktı.

Serdar Bey : Benim de ana bilim dalı başkanı olduğum periodontoloji bölümünde bu konuyu çözdük ve hiç sorunsuz götürüyoruz. (Üzgün bir ifadeyle) Ama maalesef ki diğer bölümlerde bu problemi bir türlü aşamıyoruz. Bir de fakülte içinde adım çıktı “Serdar Bey’in yolladığı hastaysa kesin HIV pozitif’dir” diye (bunu söylerken o tontiş yanaklarıyla güldü) Kendi bölümümde başardığımızı, şimdi tüm fakülte bölümlerinin başındayken o kadar eğitime rağmen yapamıyorum/z.

Serdar beyle böyle birbirimize dert yanarken, odaya birden koşar adımlarla sorumlu asistan girdi;

Sorumlu asistan : Buyurun beni çağırtmışsınız hocam?

Serdar Bey : Evet… Sanırım bu haftaki randevularda bir karışıklık olmuş

Sorumlu asistan : Hocam olaydan az önce haberim oldu…

Serdar Bey : Madem sorun yaşanıyor, o zaman “biz bu işi telefonlarla yürütemiyoruz” deyin…  … … … diyeeee Serdar Hoca o tatlı sesiyle yumuşak yumuşak çok güzel fırçaladı… Sonra sözlerine devam etti:

Serdar Bey :  AIDS Savaşım Derneği’nde uzun yıllar görev aldım ve ben kendim de  uzun yıllar HIV pozitif kişileri tedavi ettim (Burada HIV ile yaşayan kişilere nasıl “normal” davranmaları gerektiğini, hepimizin ve herkesin aynı standartları hak ettiğimizi/ettiğini… vs. gibi açıklayıcı konuşma yaptı), hastamızın özel durumu HIV pozitif, kendisiyle arkadaş gibi olduğumuz için durumunu şu an söylemekte sakınca görmüyorum, benim hastamdır, ayrıca Sevgi Hanım Pozitif Yaşam Derneği’nde de aktif olarak görev almaktadır. Şimdi birlikte yukarı çıkıp kendisine en yakın tarihe bir randevu vermenizi rica ediyorum. (Bana dönerek) Sevgi Hanım bugün, bu aksilik için kurumumuz adına sizden çok özür diliyoruz… Lütfen sonuçtan beni de haberdar edin…

Ben Serdar Hoca’ya çookk çoookk teşekkür ederek, asistan efendiyi önüme katarak yukarı çıktık… Garibim asistan çocuk da taramalı tüfek gibi başladı konuşmaya:

Asistan Efendi : Beni bekleyen üç hastam var yukarıda, Serdar Hoca çağırınca hastayı bırakıp hemen geldim, aslında ……… Hanım da çok iyidir, o bölüm çok stresli olduğu için gergindi sanırım, bir hafta sürekli orada kaldı mı arkadaşlar psikolojik bunalıma giriyorlar….

Sevgi : Evet belli oluyordu. Tüm bu söyledikleriniz, beni onca insanın içinde zor durumda bırakmasını aklamıyor ve onu haklı konuma da çıkarmıyor…

Yukarı çıkana kadar savunma yaptı 🙂

Eeehh elbet bir gün bu Diş Hekimliği Fakültesi’nde bir eğitime veya panele konuşmacı olurum ben.

Sevgi Yılmaz 

HIV pozitifler tedavi edilirken ekstra ödeme yapmak zorunda değildir.

Kanal tedavilik dişimi hala yaptıramamıştım. Tatilden döndüğüm hafta doktor hanımdan randevu almak için konservatif bölümünü aradım. Telefona bizim meşhhuuuurrr hemşire çıktı.

Sevgi: Merhaba hemşire Hanım, nasılsınız, ben Sevgi Yılmaz. Işıl Hanım ne zaman uygun olur acaba? Randevu defterine bakar mısınız lütfen?

Hemşire: Haaaaa. Teşekkür ederim. Tamam, ben hemen bir bakayım. On dakika sonra tekrar arar mısınız?

Sevgi: Tamam, ararım. Görüşürüz…

(10 dakika sonra…)

Hemşire: Eeee, Sevgi Hanım,  Salı günü saat 13.00’e yazıyorum sizi. Gelirken bilmem ne iş hanından iki adet cerrahi önlü…

Sevgi: Bir dakikaaAAA!!! Ben o önlükleri almak zorunda değilim, almayacağım. Bunu daha önce de konuşmuştuk sizinle. Ben dekan beye de iletmiştim konuyu.

Hemşire: Aaağğğoouu… Şimdi bizim bölümümüzde önlük kalmadı. O zaman önlüklerin gelmesini bekleyeceğiz.

Sevgi: Tüm hastalarınızın önlük almasını istiyor musunuz? Bu dişimin yapılması için aylardır bekliyorum zaten.

Hemşire: Siz beni 15 dakika sonra tekrar arar mısınız lütfen…

Sevgi: Olur!

(15 dakika sonra…)

Sevgi: (Buz gibi bir sesle) Halledebildiniz mi?

Hemşire: Sevgi Hanım tamam ben dekan beyle de görüştüm. Önlüğü başka bir servisten temin edeceğiz. Salı günü için randevunuz geçerli.

Sevgi: Tamam teşekkür ederim. Görüşmek üzere…

Bu konu böyle kapandı sanıyordum ki cuma günü öğlenden önce beni cep telefonumdan Prof. Dr. Serdar Çintan aradı. Selam kelam, hal hatır faslından sonra:

Serdar Çintan: Sizin Işıl Hanım’ın bölümünde randevunuz ne zamandı?

Sevgi :….. Salı günü

Serdar Çintan: Bir problem oldu mu diye sormak istedim

Sevgi :Bana tekrar önlük almam gerektiğini söylediler, bende zorunlu olmadığımı ve almayacağımı söyledim. O konuyu dekan beyle de konuştuğumu ve almamam gerektiğini kendisinin de söylediğini belirttim.

Serdar Çintan: Evet geçen gün beni aradılar bu konu için. Bende hiç bir şekilde hastaya malzeme aldırılmayacağını, nasıl hepatitli kişiye bakıyorlarsa, HIV pozitif kişilere de aynı şekilde bakmaları gerektiğini söyledim. Siz kesinlikle önlük falan almayın, biz başka bir bölümden temin ederiz onları. Bir problem olursa bana gelin ve gelişmelerden de beni lütfen haberdar edin.

Sevgi: Tamam ederim. İlginiz için çok teşekkür ederim. Görüşmek üzere…

Böyle kapısını çalabileceğim destekçi ve duyarlı bir insan olamasaydı ne yapardım acaba?

Ne dersiniz?

Sevgi Yılmaz

Sen ne yapıyorsan ve ben de istersem aynısını yaparım biliyor musun?

Eğer kırılan ayağımı ameliyat etmekten çekinmeselerdi, uzun dağ yürüyüşlerini yapabilecektim ya da en azından sahilde koşabilecektim. HIV pozitif olduğum için men olmadım bu aktivitelerden, sadece ameliyat edilemediğim için men oldum. Fakat yüzebiliyorum senin gibi, yürüyen merdivenleri değil taş merdivenleri kullanıyorum metrodan çıkarken. Merdivenleri çıkmakta zorlandığını gördüğün kişi ben değilim.

Ailem hakkımdaki her şeyi biliyor. Bilmeyi öğrenmekle güçlendirmişler benden habersiz. Alışılmışın dışında seyreden her durum için geçerli bu; tedirginlik, belki korku, hiç bilmediğimiz bir konuda aklımıza dizilen sorular ve en önemlisi “ birlikte bunu nasıl başarırız”. İşte anahtar cümle bu; “birlikte başarmak”. Telaşa gerek yok, “aman Tanrım” la başlayan cümleler kurmaya gerek yok. Tanıştığım ve yeni tanısını almış bazı HIV pozitif çiftlerin kurduğu şu cümleler çok düşündürücü: “çocuklarıma artık sarılmıyorum” sarılmak hala bu kadar uzak birbirimize.

Zaman zaman aynı ev ortamını paylaştığımız arkadaşlıklarım için de geçerli bunlar. Birbirimize gidip kalmalar, yemek hazırlamalar ve aynı sofrayı paylaşmalar. Gerçek dostlarımdan saklamadım HIV Pozitif olduğumu. Aslında hiç kimseden saklamak istemiyorum ama “O”nlar buna hazır değil henüz. Sen de hazır değilsin belki ve bu en fazla beni yoruyor.

Hiçbir arkadaşım, sen yorulma salatayı biz yaparız demedi; ne HIV Pozitif olduğumu bana hatırlattılar ne de bize hazırladığım yiyeceklerin güvenli olduğundan şüphe ettiler. Banyoyu kullanmam gerekirse ilk önce ben kullanıyorum ve hiç kimse benden sonra banyoyu steril etmiyor, kapı kollarında hepimizin parmak izleri. Birbirimizden uzak durduğumuz tek durum grip gibi oldukça kolay kapılabilen bir enfeksiyondan birbirimizi uzak tutmak. Ben ya da onlar değil konu. Grip olmayı kimse istemez.

Ne dersin, benimle tanışmayı hala istiyor musun?

İnanç Özgür

“Hastaları sadece iyileştirilmesi gereken bedenler olarak görüyoruz”

“Hastaları sadece iyileştirilmesi gereken bedenler olarak görüyoruz”

Geçenlerde Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Birliği (TurkMSIC)’nin yaklaşık 100 – 120 katılımcısının olduğu genel kuruluna oturumum vardı.

Sahneye çıktım,

Derneği ve merkezi slaytlarla tanıttım,

Mandalina kabuklarını dinlettim,

Üzerine konuştuk ve sonrrraaa ben kendi öyküme başladım…

İnanın kürsünün önüne gelene kadar ne konuşacağımı, ağzımdan ilk hangi kelimelerin çıkacağını bilmiyorum. Her seferinde böyle oluyor… Ama edindiğim tecrübe ile bir yerden mutlaka başlayacağımı ve gerisinin de çorap söküğü gibi geleceğini biliyorum. Onun için panik ve endişe duymuyorum 🙂

Mandalina Kabukları’nı dinletmeden önce:

– Şimdi size yaklaşık olarak 3 yıldır HIV ile yaşayan bir arkadaşımın öyküsünü dinleteceğim. Güzel bir şiir ile başlayan bu öyküyü ben seslendirdim…

Bu öykü insanları gerçekten çok etkiliyor ve her seferinde “o Çapa durağında kendini canlı bir bomba gibi hissetmesi beni çok etkiledi” diye yorum mutlaka geliyor. Sonra öğrencilerden biri:

– Bu kaydı siz seslendirdiğinizi söylüyorsunuz. O tanı anında hissettiklerini sesinizin titremesiyle çok güzel vermişsiniz. Duyguyu aynen yaşatıyorsunuz…

Bu ana kadar ben hala konuya nereden başlayacağımı bilmiyorum 🙂

Sevgi: Evet … O anı anlatırken sesim titriyor. Çünkü o duyguları bende yaşadım. O süreçlerden bende geçtim …

Salon şok !!!

Bu anda insanlar mutlaka yerlerinde bir kımıldanıyorlar. Hele gözlüklü biri vardı, ön koltuğa doğru kolunu dayadı ve hayretler içinde ağzını 1 karış açarak beni dinledi. Oturum sonuna kadar da o ağzı hiç kapanmadı 🙂

Tanı anımı, hastane dönemimi, yaşanan ihlalleri anlattım. Anlattığım her ihlalde salon daha da hayrete düşüyordu…

Erkek: Sizin bu kadar özel olduğunuzu kafama sokmamaya çalışıyorum. Hakikatten bende herkes gibi sarsıldım.  Size teşekkür etmeyeceğim, takdir de etmeyeceğim, sizi başka bir statüye de koymayacağım. Büyük bir cesaretle çıkıp öykünüzü anlatıyorsunuz. Peki neden sadece böyle fakültelere gelip anlatıyorsunuz? Direkt topluma yönelik mesajlar verseniz. Toplumun ön yargıları çok daha fazla. Toplumu daha duyarlı hale getirmek için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Sevgi: Toplum biziz. Duyarlılığı hep birlikte sağlayacağız. Ön yargıları hep birlikte kıracağız. İlk önce özellikle sağlık alanında eğitim alan öğrencilerde farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Çünkü HIV ile yaşayan insanların ilk önce sağlık hizmetine ihtiyacı var.  Başıma bir şey gelse, bir  ameliyat olmam gerekse hangi cerrah tereddütsüz bana neşter sürmek ister diye çok merak ediyorum !!! Derslerde HIV’in bulaş ve bulaşmama konularını anlatıyorlar. Ama hoca veya asistan böyle bir hastaya el sürmedi mi, bunu gören öğrencisi de sürmüyor. En doğrusunu “öğreten bilir” mantığıyla öğrenci de gördüğünü uyguluyor.

Ardından 12 yaşında kaybettiğimiz çocuğu, hastasına “yaklaşma bir şey sıçratacaksın” diyen enfeksiyon hastalıkları uzmanı doktoru, yabancı uyruklu ve HIV + olduğu için diş hekimi tarafından hakaretlere maruz kalan kadını ve daha nice ihlali anlattıkça hepsi şaşırıp kaldılar…

Kız: (Önce teşekkür, takdir, tebrik cümleleri…. ardından) Bizlere derslerde bunları hiç anlatmıyorlar. Gerçekten söyledikleriniz çok doğru. Bizlerde hocalarımızdan nasıl görüyorsak öyle yapıyoruz. Sadece iyileştirilmesi gereken bedenler olarak görüyoruz. Ama siz bu bedenlerin bir insana ait olduğunu, duyguları olduğunu çok iyi anlattınız bize.

Başka bir gençte söz aldığında:

– Bende arkadaşım gibi size teşekkür etmeyeceğim. Sizi farklılaştırmayacağım, çünkü hepimiz aynıyız. Ben hatta biraz daha ileri gidip herkesin önünde gelip size sarılmak istiyorum….

dedi ve sahneye yanıma çıktı, sarıldık. Canım yaaa çocuğun sadece elleri değil tüm bedeni heyecandan titriyordu.

Başka bir kız: Ben 4 yıldır Cinsel Sağlık / Üreme Sağlığı akran eğitimcisiyim. Bu alanda savunucuyum diyorum, HIV/AIDS anlatıyorum…. ama yok hayatımda böyle bir oturuma katılmadım ben. Sizi dinledikçe daha ne kadar çok eksiğim olduğunu anladım…

Başka bir erkek: (Teşekkür, takdir…..) Kaç gündür burada eğitimler alıyoruz. Öğrendikçe ne kadar yanlış bildiğimi gördüm ve şimdi de sizi dinledim, çok kötü oldum, hala ellerim titriyor. Cesaretinize hayran oldum. Ben de sizinle birlikte omuz vererek “daha çok merhamet” demek istiyorum. “Daha çok insanca yardım” demek istiyorum

Sevgi: Bizim merhamete değil, toplumun doğru bilgilendirilmesine ihtiyacımız var.

Erkek: Yok merhamet kelimesinden kastım asla acıma / acınma anlamında değildi. İnsana daha çok insanca yaklaşım…. diye uzunca açıklama yaptı. Çocukcağız bu alanda ne kadar gönüllü olduğunu, daha çok olacağını anlattı.

Birçok yorum geldi. Hepsi de birbirinden güzel ve anlamlıydı. Oturumu tamamladığımda salonda kıyamet gibi alkış koptu. Aşağıya indiğimde hurraaaaa herkes yanıma gelip daha çok sorular sordular. Bu arada 1 buket çiçek ve teşekkür yazısı takdim ettiler. İletişim bilgilerimi istediklerinde elimde yelpaze gibi yapıp uzattığım kart vizitelerim saniyesinde bitti. İlk etapta İzmir, Ankara ve Zonguldak’a oturumlar için planlamalara başladık bile. Önümüzdeki birkaç ay yine “seyyar Sevgi” olarak turneye çıkıyorum…

Gün boyu yanımdan ayrılmayan sürekli yanımda oturmak için yer kapmaya çalışan bir kız vardı. Gün içinde “makyajın çok hoşş, küpelerin çok yakışmış…..” diye diye beni epeyce bir inceliyordu. Oturumdan sonra iyice koptu… Sanırım her yarım saatte bir sarılışıyorduk.” Aayy ayyy çok sevdim ben sizi. Ne kadar çok güçlüsünüz…..” hhoopp sarılışma. “Ben çok özlicem sizi….” hhooppp kucaklaşma 🙂

Birçok kişi gün içinde yanıma gelip “sizin oturumunuzu çok methettiler, çok güzel oluyormuş, çok merak ediyorum” dedi. Ama hiç biri de konu içeriğini bilmiyordu J Oturumdan sonra “hakikatten çok güzeldi, hiç böylesine katılmadım” dediler.

Konuşmam esnasında birçok kişi şak şak resmimi çekti. O an hiç müdahale etmedim. Oturum bitiminde “arkadaşlar birçoğunuz resim çekti, hem kişisel mahremiyetim için, hem de dernek olarak resim verememek konusunda etik bir kararımız var. Makinelerinizdeki bana kareleri silerseniz çok sevinirim” dedim. Anında herkes ellerindeki makinelerden fotoğrafları silmeye başladı. (Veya ben en azından öyle olduğunu düşünüyorum) Akabinde yanıma gelip birçoğu resim çektiğini ve sildiklerini içimin rahat olmasını söyledi.

Gece gala yemeğinde de paylaşılamayan konumundaydım yine 🙂 Biri kolumdan tutuyor “böyle buyrun”, derken öteki kolum başka tarafa uzuyor “TurkMSIC yönetimi olarak bu masaya buyurun” 🙂

Hala şaşırıyorum. Ben, bana çok normal geliyorum ama diğer inhalarda bir ilgi alaka, bir arşa alaya çıkartma durumu oluyor…

Sevgi Yılmaz

Aramıza mesafe koysan da koymasan da yaşamaya devam edeceğim!

“Çelik Bilye” isimli bir kitap okumuştum. Şarkıları birçok kişi tarafından bilinen ve popüler bir şarkıcının kendi tercihiyle şekillendirdiği “SIR” bir hayatı anlatıyordu. Hiç kimse, Plak Şirketi dahil “O” nu tanımıyor, yüzünü, göz rengini, gerçek adını, nasıl bir alan kapladığını bilmiyordu. Gizli kalmak kendi tercihiydi, kim olduğu değil ne yaptığı ile anılmak istiyordu. Okuyacağınız yazımın içeriğini kim olduğum tabii ki değiştirmeyecek fakat gerçek adım dışında başka bir isim bulmak” ZORUNDA KALMAK” hoşuma gitmiyor. Normal şartlarda ben de aynı inanca sahibim. “ Ne yaptığım, nasıl yaptığım, kim olduğumdan çok daha önemli”. Kendime emanet olarak seçeceğim başka bir isim de isim benzerliğinden dolayı, kişileri zan altında bırakabilir ki bu sadece bir tesadüften ibaret olacaktı.

“Sen bir HIV Pozitifsin!”

“HIV Pozitifsin” cümlesini duyduktan sonraki duygusal sürecimi/zi anlatmak istemiyorum. Size bu tanının koyulduğunu hayal edin, sonra da beni. Yaşadığım/ız ayrımcılık, “öteki”leştirilme, dışlanma ve önyargıya maruz kaldığım/ız durumlardaki duygusal ve içsel hesaplaşmalarımızı da anlatmak istemiyorum. Tüm bunlara sizin maruz kaldığınızı hayal etmeniz kafi. Hayal etmek bile seni yoruyorsa, üzüyorsa, bir gün karşılaştığımızda birbirimizi daha iyi anlayacağımızı tahmin ediyorum. Ben buna çoktan hazırdım, çünkü ben de 11 yıl önce HIV negatiftim.

“HIV ile yaşamayı öğrenmek” cümlesini telaffuz etmeye , Pozitif Yaşam Derneği ile irtibata geçtikten sonra başladım tanı aldığımı öğrendikten 7 yıl kadar sonra. “Yaşamayı öğrenmek”çok şık geliyordu kulağıma. Yeni tanı alan veya kendisinin HIV pozitif olabileceği şüphesini taşıyan neredeyse her kişinin ilk sorduğu sorulardan biri “ Ne kadar ömrüm kaldı? ”

Hayata devam: kaldığımız yerden…

Bilgi ve öğrenmek de böyle bir şey işte. En zor önyargılar kendimize karşı ürettiğimiz önyargılar belki.

11 yıl HIV pozitif olarak geçen yaşam sürecimde, yaşamdan almak istediğim tatları almaya devam edebiliyorsam “yırttım” demektir ki emin ol gerçekten YIRTTIM. Yani özetle; ne kadar ömrümün kaldığının kaptanı HIV pozitif olmam olmayacak. Kaptan benim; her şeye ve herkese rağmen. Çünkü tedavi ile kontrol altına alabildiğim HIV ve yine korunarak kontrol altına alabildiğim HIV bende kalacak ve sen aramıza mesafe koysan da koymasan da ben yaşamaya devam edeceğim.

Ben buradayım. Ve aramıza mesafe koymadan sizinle tanışmak istiyorum,

Var mısın?

İnanç Özgür

Sizinle tanıştığıma memnun oldum…

Merhaba ben İnanç,

2000 yılında, tarih sayfamı bir haberle değişti.

Siyah saçlı, orta uzun boylu, minyon, üç kardeşten biri, mühendis, ayakkabı numarası 41, komik ve ciddi gibi beni tanımlayan özelliklerime HIV Pozitif olmak da eklendi. Bugün itibariyle 11 yıldır HIV Pozitifim. Evlilik öncesi yaptırdığımız test sonucunda pozitif olduğumu öğrendim. Tam 11 yıl önce…

Tanımı aldığım ilk yıllarda HIV/AIDS ile ilgili ne test merkezi ne de hekimim tarafından danışmanlık almadığım gibi yanlış ve eksik bilgilendirilme sonucunda HIV ile yaşamı ve tedaviyi reddettim. Bir süre kendime küstüm, çalkalandım, zor günler geçirdim.

Bu günler HIV ile geçen yaşamımda bana sağlığımı ve psikolojimi olumsuz bir etki bıraktığı gibi tedavimdeki başarımda da zaman kaybettirdi. Ancak bu günler artık geride kaldı. Bu aşamadan sonra düzenli ve kesintisiz bir tedavi ile kısa sürede standart sağlık koşularını yakaladım.

Pozitif Yaşam Derneği ve diğer pozitif arkadaşlarımla tanıştıktan sonra gerek HIV/AIDS ile ilgili gerçeklerim gerekse psikolojim olumlu anlamda değişikliğe uğradı.

İzmir’ de yaşıyorum ve sizinle tanıştığımıza memnun oldum,

İnanç Özgür