Spor salonundan manzaralar
Ben spor yaparken çok eğleniyorum. Yeni bir sürü kişi başladı bu aralar. Eski daimi gelenlerin vücutları yerinde, şişme erkek gibi duruyor birçoğu. Hepsi de kendinden pek bir emin yürüyor salonda. Ama ya yeni gelenler. Kassız cılız kollarında azıcık pazı olsun diye nasıl da hevesle yapıyorlar hareketleri. Birkaç kez dambıl kaldırdıktan sonra hemen aynada pazılarına bakıyorlar, çıkmış mı kasları diye. Sanki hooop, hemen kas olacak. Nasıl zorlanıyorlar o ağırlıkları kaldırırken. Yazık onlara …
En çok yeni gelen iki tipi inceledim dün. Birincisi pek kısa boylu, aynı Cem Yılmaz’ın Gora filmindeki tipleme gibi. Saçları en sağdan ayrılmış ve iyice alnının üstüne kadar yapıştırılmış. Favoriler de uzun. Model tabiri caizse tam inek yalamış gibi. İşin en komik kısmı o saçlara birde taç takmış. Ama bizim kadınların taktığı gibi başının üstüne doğru değil. O alnına yapıştırdığı saçlarının tam üstüne kondurmuş kraliyet tacını. Havaii tatilindeymiş gibi bir de çiçekli şortu var. Pek de yakışmış hani… Pıntırık pıntırık yürüyor sağa sola.
İkinci tipin de yüzüne değil hep ayaklarına baktım! Spor yaparken Ninja ayakkabısı giymiş. Altı incecik lastik, siyah bütün bir çorap gibi duruyor ama başparmağının arasında ayırım var. Parmak arası çorap gibi bir şey. Adamın ayakları çok ilginç duruyordu. Keçi ayağı gibi, toynaklı. Adamın yüzüne bakmayın, sanki bir keçi spor yapıyor.
Neyse sonra bir ara kendimi incelemeye başladım (her zaman yaptığım gibi) lat put öne çekiş yapıyorum (yaa böyle ağırlıklar var, onları elle tutma yerinden kavrayıp tüm gücünüzle aşağı çekiyorsunuz işte) benim tırnaklar hafif uzun, kırmızı ojeli. Böyle güç gerektiren aletlerin üzerin de ellerim pek bir narin duruyorlar. 5’er kiloluk dambıllarla çalışırken de komik duruyor. Küçücük kadın elinde koca ağırlıklar. Ne tezatlık…
Salonda da biri beni izleyip böyle yazsa keşke. Kim bilir benim ne hallerim vardır. Gerçi aynalardan sürekli saçım başım yerinde mi, rimelim akmış mı, rujum duruyor mu diye kontrol ediyorum. Eee, spor yapmak bakım işi ne de olsa.
Aaa, spor yaparken de çok konuşturuyorlar beni. İlk günler ne güzel ciddi ciddi kimseyle muhatap olmadan yapıyordum sporumu. Dört aydır daimi gelenlerle ister istemez bir konu oluyor konuşuyoruz. Bir abla var, hayatını, akşama ne pişirdiğine kadar biliyorum artık. Geçenlerde gençlik resimlerini getirmiş bana, yarım saat onlara baktık. Zaman zaman Fransa’ya gidip gelen bir sinema tarihi hocası var, o da bana Paris’i, ya da fıkra anlatıyor. İşte böyle gelip beni konuşturuyorlar sonra da hoca tepeme dikilip “çenen değil, kasların işlesin” diyor.
Dün arkadaşımın bana yedirdiği lokma tatlıları yüzünden ekstra spor yapmak zorunda kaldım. Salona benden sonra gelenler benden önce çıktılar. Aman neyse, o kadar da olur. Lokma tatlısı da pek bir nefisti.
Bir gün gelin siz de izleyin. Pek keyifli oluyor gerçekten…
Sevgi Yılmaz