Dubai’de Polislik oldum…
Sabah 06.30 ta “Allahhuu ekberrrr” uçuş anonslarından sonra Sharjah (Birleşik Arap Emirlikleri) havaalanına ayak başım. Aya ayak basmak gibiydi benim için. Bu havaalanı Dubai’ye 13 km uzaklıkta olduğundan dönüşte 1 günlük vize ile Dubai‘yi gezmeyi planlamıştım. Büyük sırt çantamı transit yolcu olduğum için İstanbul’da alacaktım, o yüküm de yoktu. Akşam 21.30’da dönüş uçağım vardı ve 19.00 gibi tekrar havaalanında olmam gerekiyordu.
2 saat oturduktan sonra “eh vizemi alayım da artık gidim gezim bari” dedim. O anda zırt diye hemen vizeyi vereceklerini sanıyordum. Başvuru yerine gittim derdimi anlattım “vize veremeyiz” demezler mi? Gerekçelerini sordum; zamanım azmış. Hiiyyyeeyytttt bana vize vermeyecek ülke tanımam!
Hemen turist bölümünde soluğu aldım ve yüzümde acıklı bir ifade ile vize bölümünü ispiyonladım. “12 küsur saat burada nasıl zaman geçer? Çok uzun. Akşamüzeri burada olabilecek kadar zamanım var ve rahat rahat yetişirim” dedim. Oradaki kız benimle tekrar vize bölümüne geldi ve ilgilendi. Normalde vizenin çıkması 3 saati bulurmuş. Gidip benim için vize bölümüyle de konuştu ve yarım saatte almamı sağladı. Gerçekten ballıyım. Nereleri, nasıl gezebileceğimi de ondan öğrendim.
Hindistan’a ilk gelişte de bu havaalanına 2 Sırp kızla tanışmıştık. Onlar Sri Lanka’ya gidiyorlardı. Ben tam vizeyi alabilmek için elimdeki doları dirheme çevirmeye gidiyordum ki bu kızları gördüm. “Hey kızlar ne yapıyorsunuz? Nasıl geçti Sri Lanka?” diye konuşmaya başladım. “Ben Dubai’yi gezmek için vize almaya gidiyorum” dediğimde, kız, “Aaa bizde vize aldık, bizde gidiyoruz. Birlikte gidelim masrafları bölüşürüz” demez mi! Allaahhhh 2 göz.
İşlemleri hallettik ve çıktık. Kızlar birkaç kişiden görüş aldılar.13 km’lik yere direk otobüs olmadığından taksi tutmamız gerekiyormuş. Direk havaalanından değil ana caddeden taksiye binmemizi ve Fisch Bazaar’in oraya kadar gitmemizi, sonrasında otobüslerle daha rahat gidebileceğimizi söylediler. Biz 3’ü bir arada nescafe kızlar modunda ana caddeye kadar yürüdük. Taksi falan yok, geçmiyor. Kızlardan biri “zaman az, Bazzar’in oraya kadar otostop çekelim” dedi. Hıgg mıgg derken elini uzatmasıyla birinin durması bir oldu. Yardımsever Arap abi bizi arabasına aldı. Daha aracını 2. vitese takamadan önümüzü başka bir araba kesti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken öndeki son derece lüks arabadan bembeyaz uzun Arap kıyafetli, kafasında masa örtüsü desenli, kırmızı beyaz piti kareli ve onu tepesinde çevreleyen siyah kordonu olan bir adam indi. Yaylana yaylana ve gözlerindeki kocaman Ray-Ban gözlüklerini yüzüne oturtarak ön cama yaklaştı “ehliyetini ver, siz de pasaportlarınızı” dedi. Tıırrtt biz hemen araçtan indik.
Adam kaportanın üzerine koyduğu koçanlı bir deftere sürücünün bilgilerini yazmaya başladı. Arap abinin yüzü Ajda Pekkan’i bile geçti. Feci ötesi gergindi! Bizse bir o kadar rahattık. Sanki tepemizden aşağı kaynar suyu boşaltmışlar ve biz 3’ü bir arada olarak aromalanıyorduk. Kızlardan kahve olan “ne bilelim sizin polis olduğunuzu, kimliğinizi gösterin, yoksa pasaportumu vermem” dedi. Yaylı sistem polis gitti aracından kimliğini getirdi ve gösterdi: “Dubai Police!…” Hııgg! Memnun olduk.
Ajda abi, ay pardon Arap abi arada bir şeyler söylemeye yelteniyor ama polis konuşturmuyordu bile. Cebinden bir tomar ehliyet çıkartıp gösterdi. Hepten susa kaldı.
Bu ceza yazma işlemleri sırasında bende cool polisin o bembeyaz, uzun etekli, uzun kollu, zımba gibi ütülü kıyafetini, başını nasıl sarıp sarmaladığını inceliyordum. Arada da “şimdi bu bizi alıp karakola götürürse acaba kaç saatte çıkarız? Tühh ya daha Dubai’yi gezeceğiz. Aaa bu neyse de akşam 19.00 havaalanında olmamız lazım, uçak kaçacak. Hadi kaçtığı da bir şey değil, sevdiğim beni karşılamaya gelecekti!” diye düşünürken, yine gözüm uzun eteklerine ilişiyor “yaa bu adam trende tuvalete gitse kesin eteklerini ıslatır” diye düşüncelere dalıyordum.
Estetik ameliyatı tamamlanan ve yüzünde zerre mimik ve kırışık kalmayan Arap abi arabasına bindi gitti. Polis bize ciddi bir yüz ifadesi ile: “Sizin açınızdan sorun yok, bu adamın bu yol üzerinde durmaması gerekiyor. Tanıyor musunuz? Yok. Hem siz niye araba çeviriyorsunuz? Taksiye binsenize” diye söylenmeye başladı. Kızlardan ağzı iyi laf yapan kahve, aldı sazı eline “İşte buranın para birimi bizimkinden çok yüksekte, biz öğrenciyiz de, tatilimizin son günü de… diye tellere basmaya başladı. (Telgrafın tellerine Araplar miii konnaarrr)
Kız bir anda “bizi siz götürsenize” dedi. “Çüşş deve” diyeceğim, oralarda develerde çoktur. O anda bizim cool polisin o zımba gibi elbisesi daha esnek durmaya, başındaki masa örtüsü uzak çöllerin esintileri ile dalgalanmaya başladı. Omuzlar geriye atıldı ve yaylanarak “Çalışıyorum, iş başındayım, yoksa seve seve bırakırdım” dedi gülümseyerek.
Sonra yoldan bir taksi çevirdi. Biz 3 kız; kahve, krema ve şeker olarak (tahmin ettiğiniz gibi şeker olanı benim) arka koltuğa yan yana dizildik. Tam o arada bizim gözler yine fal taşı gibi açıldı. Çünkü polis kabarık cüzdanını çıkardı ve taksinin parasını peşin ödedi. Şoföre de “Yallah” diyerek bizi uğurladı.
Bu kadar centilmenlik karşısında filtre kahve kıvamındaydık artık. Teşekkür ettik ve Dubai çıkartmamız için yola koyulduk. Bol bol gezdik ve fotoğraf çekildik. Akşam da tam saatinde havaalanına döndük. Hatta girmeden önce çimenlerin üzerinde kendimize 3’ü bir arada soğuk kahve bile yapıp içtik. Kızlar çok tatlıydılar. İkisi de öğretmenmiş. (Güya örgenciydiler) bir Dubai’yi gezdik geldik mezun oldular, mesleğe bile atıldılar.
Artık dönüyorum…
Dubai çok güzel, temiz, düzenli bir ülkeydi. Mimarlık harikaları ile maket bir şehir gibiydi. Şahsen tekrar gitmek için beni cezbetmez. Çok pahalı bir yer. Aşırı bir lüks ve düzen. Kısacası, bana çok duygusuz geldi. Hindistan’dan sonra çok değişik geldiği kesin, ancak Hindistan’ı daha samimi ve eşsiz buldum.
Yine “yahu Sevgi bu kadar gezmeye nereden para buluyorsun? Deyişinize cevap: 1 günlük Dubai gezimin maliyeti: vize, şehir içi tüm ulaşımlar – gezmeler, yemek içinde 56$’ tuttu. Eee tabi taksileri polisler öderse J Hindistan zaten akıl ötesi ucuzdu. 1,5 YTL’ ye tıka basa doyuyorsunuz. 5 km kadar yolu rikşa ile 2 YTL’ ye gidiyorsunuz. Beleşşş…
Ofis arkadaşlarım kendimi bulduğumu söylüyor. Şalvar giymeye başladım, çok rahat… Hintli kadınlar gibi bende iki kaşımın ortasına yuvarlak renkler yapıştırdım hep. Döndüğümden beri de küçüklerini yapıştırıyorum. Hemen her ortama ayak uydurabiliyor olmamı seviyorum…
2 hafta hep kara kara insanları görmek yetti gayri. İstanbul’a indiğimde akça pakça milletimiz iyi geldi, içim açıldı. Daha önce Madrid’den döndüğümde İstanbul’un her yerine burun büküyordum (ukalalalık işte) Ama şimdi “Allah’ım ben cennette yaşıyormuşum” dedim. Ne trafik var, ne korna sesi, ne de balgam atma konserleri.
Asla yapmam – yemem dediğim şeyleri yapan ve yiyen Burjuva ruhlu halk kızı Sevgi oldum oralarda.
Olmamak gerekirmiş meğer. Seyahat dönüşü bir check-up yaptırmak amacıyla Enfeksiyon doktoruma gittim. Döneli 1 hafta olmuştu ve geldiğimden beri böbrek kısımlarımda ağrı gibi bir dolgunluk vardı. Sürekli kapalı su satın alıp içmiştim. Sanırım kutsal yerlerde sadece çorapla gezmekten ayaklarımı iyice üşüttüm ve 2 yılda bir olduğum gibi sistit (idrar yolu enfeksiyonu) oldum dedim. Doktorum benden tam idrar kültürü, biyokimya, sedimantasyon… vs istedi. Sonuçlarım 2 gün sonra öğleden sonra çıkacaktı.
Sevgi Yılmaz