HIV Pozitif Hayatın Günlüğü

Archive for the ‘Sevgi Yılmaz’ Category

Sevgili HIV

Sevgili HIV,
Bana kattığın, kazandırdığın her şey için sana çok teşekkür ederim 😊

Bugün seninle tanışalı tam 11 YIL OLDU!

Tanışma merasimimiz pek kolay olmadı…

Ama kısa zamanda sevdirdin kendini…

Sayende;
Bilgilendim, büyüdüm, geliştim ve güçlendim…

Sayende;
Toplumsal olaylarda daha duyarlı, azınlık haklarında daha savunucu oldum. Bir sürü güzel insan tanıdım, zenginleştim.

Sağladığın tüm güzellikler için şükürler olsun…

Bir HIV pozitif nasıl evlenir?

Evlilik haberimi burada paylaştığımda, nikâh işlemleri sırasında yaşadıklarımızı anlatacağımdan da bahsetmiştim. Yaşadığımız bu deneyimler sonrasında evlenen birkaç HIV pozitif arkadaşıma da tavsiyelerde bulunmama yaradı. Tabii bir de Türkiye’de işlerin nasıl ‘yapılmış olması için yapmak’ mantığında olduğunu anlamama 🙂

Erkek arkadaşım (şimdi eşim oldu 🙂 ) nikâh dairesini önceden arayarak hangi belgelerle gelmemiz gerektiğini sordu. Özellikle de sağlık raporunun zorunlu olup olmadığını. Telefonda görüştüğü memur kadın ısrarla devlete bağlı bir sağlık kuruluşundan sağlık raporu almamız gerektiğini, özellikle de HIV, HBC, sifiliz ve akciğer röntgeni olması gerektiğini vurgulayıp durmuş. Eşim “sağlık durumumuz ile ilgili bilgileri sizlerle paylaşmak zorunda değiliz. Kaldı ki bunların hiçbir kanuni dayanağı yoktur.” diye başlamış anlatmaya. Nafile…

Yazın o sıcağında,  güneş beynimize geçmiş bir halde ‘gerekli’ diğer evraklarımızla nikâh günü almaya, daireye gittik. Biri erkek, ikisi kadın olmak üzere üç kişinin yan yana oturduğu müracaat odasına girdik. İçlerinden kısa, tıknaz boylu olan kadın kâğıtları söyle bir karıştırdıktan sonra kibarca “Sağlık raporunuz yok. Onu da tamamlayın, hemen gün verelim” dedi. Eşim yine başladı anlatmaya:

–       Ben sağlık durumumu ne diye sizlerle paylaşayım ki. Bu benim özel bilgim.

–       Ama beyfffendiiii. Bakanlığın bir genelgesi var bu konuda.

–       Genelgelerin kanuni yaptırımı yoktur. Sadece tavsiye niteliğindedir.

–       (Sanki çok önemli bir şey keşfetmiş gibi, gözlerini kısarak) Siz geçen gün de aramıştınız değil miiii? Hatırladım sizi.

–       Evet, aynı konuşmayı o gün de yaptık sizinle.

Bu diyaloglar yaşanırken ben ve diğer iki kişi pinpon topunu izler gibi merakla izledik. Odadaki diğer erkek dayanamayarak söze girdi ve beni yandaş seçti. Yanı başımda ayakta dikilerek:nikah-memuru

–       Kızım ben yıllardır nikâh kıyarım burada. Birkaç yıl önce de böyle test yaptırmaya direnen bir çift geldi. Sonra adamda AIDS çıktı!!!

Böyle anlarda sinirli bir gülümseme seğiriyor yüzümde. Oturup HIV ve AIDS’in farkını, bir insanda AIDS’in değil HIV’in çıkabileceğini, çünkü AIDS’in bir evre adı olduğunu, tedavi edilebildiğini, sağlıklı yaşanabildiğini….vs anlatasım geliyor. Fakat o gün beynim sıcaktan sulandığı için kendimde o kadar takati bulamıyorum ve sadece şu kadarını anlatmakla yetiniyorum:

–       Bir kişinin HIV pozitif olması veya başka bir enfeksiyon sahibi olması onun evlenmesine engel değildir. Kanunda, -ki bu kanun taaa 1930’da çıkan Umumi Hıfsısıha Kanunudur, 123. Maddesinde sadece 5 hastalık sayılmıştır. Bahsettiklerinizin hiç biri yer almamaktadır. Bu 5 sağlık durumu da engel değildir. Sadece kişi/lerin tedavilerinin olup gelmesi ve öyle nikâhlanması istenmektedir.

Kendimi kaptırmış vaaza başlamıştım ki; oturduğum yerde sırtımın dikleştiğini, memurların ise aralanmış dudakları ile gözlerindeki şaşkınlık karışımı bakışlarını fark edince durdum. Odadaki atmosfer iyice HIV üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştı.  Sözlerimi toparlamaya çalışarak:

–       Biz ikimiz de insan hakları savunucusuyuz. Tüm bu anlattıklarınızın hem tıbbi, hem de hukuki boyutuna fazlasıyla hâkimiz. Erkek arkadaşım zaten bir sağlık çalışanı. Bizim itirazımız size değil, sisteme. Ebetteki sağlık taramalarının yapılması çok yerinde bir uygulama. İnsanların erken tanı almaları için bir fırsattır. Ancak bunlar tavsiye niteliğindedir. Böyle baskılayarak, zorunlu tutulamaz. Bizler çalışan insanlarız ve hastanelerde kuyruklara girip bekleyip, uğraşmak da istemiyoruz.

–       Sen de haklısın kızım da, ben de eksik evrakla işlem yapamam. Yarın öbür gün bir şey olursa bana sormazlar mı “nerede bunların raporları” diye. Hem sağlık raporunda sizin ne hastalığı taşıdığınız yazmıyor ki, sadece “evlenmelerine bir engel yoktur” yazıp, kaşeleyip, imzalıyorlar. (Tatlı tatlı gülümseyerek) Siz itirazınızı yukarıdakilere yapın. Siz de rahat edin, biz de.

Dedi ve elini omuzuma koyup;

–       Sen gene de bu adamdan tüm testlerini yaptırmasını iste. Kimseye güvenme. Bak ne anlattım, adamda AIDS çıkmıştı.

–       … !!!!

Böyle anlarda da beni bir gülme alıyor ki sormayın. Erkek arkadaşım HIV negatif. Pozitif olan benim. O kadar laf anlattık, ama memur bey hala birinin “AIDS çıkması!” konusunda hazır kıta bekliyor.

Memur beye de hak verdim “eksik evrakla işlem yapamam.” derken gerçekten samimiydi. Zaman kısıdımız olmasaydı orada statümü açıklamayıp; HIV’in kimde olabileceğini anlamanın mümkün olmayacağını, HIV pozitiflerin korunarak cinsel hayatlarına devam edebildiklerini, gerekli önlemlerle bebek sahibi de olabileceklerini… anlatmak isterdim ama sustum. Çünkü işlerin çözümü o an orada değildi. Bunu kanun yapıcılarla yapmak gerekliydi.

Sonra ne mi yaptık?

Müracaattan çıkınca eşime “hadi gel XXXX hastanesine gidelim. Orada doktor XXX Bey var. Beni dernek çalışmalarından ve seminerlerimden tanıyor. HIV pozitif olduğumu da biliyor. Ondan hemen raporu alır, ertesi gün de buraya getirir veririz” dedim.

Doktor XX beyi aradım ve durumu özetledim. Yerindeydi ve hemen gelebileceğimizi söyledi. Çok sağ olsun o hastanede takibimi olmamama rağmen hemen aile hekimliği bölümüne yönlendirdi. Bölümdeki doktorlara göndermeden önce testlerimin ve tedavilerimin ne durumda olduğunu sormayı da ihmal etmedi. Hepsini düzenli yaptırdığımı, tedavilerimde ise hiç aksatma olmadığını söyledim. Aile Hekimliği doktoruna kısa bir bilgi verdikten sonra yerine döndü.

6-7 dakika bekledikten sonra Doktor biz içeri aldı ve hazırladığı bilgilendirilme formunu imzalamamızı istedi. Bu formda “HIV/AIDS’i, bulaş ve korunma yöntemlerimizi bildiğimiz, hakkında doktor tarafımdan bilgilendirildiğimiz” yer alıyordu. İmzaladıktan kısa bir süre sonra şu meşhur sağlık raporlarımızı da aldık ve ertesi gün evlendirme dairesine götürdük.

Raporumuzu kadın memura uzatırken merakla yerinde kıpırdandı. Erkek memur ise bizi görünce gülümsedi. Artık birimizde “AIDS çıkmamasına (!)” mı, dediğini yaptırdığına mı gülümsedi bilemedim 🙂

Netice itibari ile yeni evlenecek HIV pozitiflere tavsiyemdir; memura dil döküp yorulmayın. Takip olduğunuz enfeksiyon doktoruna gidin ve sağlık raporunuzu düzenlemesini isteyin. Haa doktorunuz “evlenemeyeceğiniz” yönünde bir görüş beyan ederse, işte o zaman haklarınızı sonuna kadar savunun.

Şimdi evli, mutlu ve huzurluyum… Darısı tüm sevenlerin başına…

Sevgi Yılmaz

Sevgili HIV; Yıl dönümümüz kutlu olsun…

“Yıllar önce… 11 Ocak 2005… günlerden Salı…

İstanbul’da insanı kesen buz gibi bir hava…

16 kilo vermiş, hastanede yatalak vaziyette yararken doktorum bana HIV pozitif olduğumu açıkladı! Odada, bedenimde buz gibi bir hava…

Ve yıllar sonra… Bugün…

AIDS evresinde tanı almış ve birkaç aya kalmadan sağlığını geri kazanmış biri olarak sağlıklı, mutlu ve aşık bir şekilde HIV ile yaşıyorum… Bundan sonrada ilaçlarımı aldığım sürece doğal yaşam süremi kaliteli yaşayacağımı biliyorum…”

Pozitif Günlük’e yazmaya başladığımda bu satırlar ile tanıdınız beni. Tarihe bakacak olursanız, evet bugün “HIV tanısı alma yıl dönümüm” 🙂

“İnsan bunun yıl dönümünün nesini kutlar” dediğinizi duyar gibiyim. Hatta benim ucundan çatlak olduğumu da düşünebilirsiniz.

İkisinde de haklısınız 🙂

HIV tanısı almak hayatımda ciddi bir dönüm noktası oldu. Elbette kolay değildi. Ama hiçbir şeyin sonu da değildi. HIV tanısının bana en iyi öğrettiği şey; hayatta  tehlike olarak tanımadığımız şeyleri fırsata çevir/mek/ebilmek oldu.

Enfekte olalı 15, pozitif olduğumu öğreneli ise tam 8 yıl oldu. Geç tanı almam ve dolayısı ile geç tedaviye başlamam nedeniyle pek çok fiziksel zorluklar yaşadım. Ama hepsi geçti. HIV ile yaşamda insanın en zorlandığı, canının acıdığı ve sürekli kendini tekrarlayan kısmı “önyargılar ve ayrımcılık” oluyor.

İşte kendi hayatımda yarattığım fırsat/lar da bu konularda oldu. Tanı almadan önce etnik ayrımcılığı önemsemezdim, eşcinseller için ‘onlar da öyle’ der geçerdim, dini inançlarda ‘nasılsa herkes İslamiyet’i öğrenecek’ der  üzerinde durmazdım, “kadının ne hakkı olur ki? Onun görevi evinde yemek – iş yapmak / hürmet etmek” diye düşünürdüm.  Bunlar gibi pek çok konu hakkında bilgili ve duyarlı (!) değildim.

HIV tanısı ile birlikte ayrımcılığın ve ötekileştirilmenin ne denli acı bir tadı olduğunu öğrendim.

Kimse ertesi gün kadınken erkek olarak uyanmaz veya bir Alman asıllı iken İtalyan olmaz. Bunlar gibi değiştiremeyeceğimiz gerçeklerimiz vardır. Ancak bir gün bir kaza ile engelli olabileceğimiz gibi önlem almadığımız için  HIV pozitif de olabiliriz. Bunlar da bir anda değişmeyecek gerçeklerimizden olur.

Tanı almamla birlikte ben de toplumun çoğunluğundan çıkıp  “öteki” oluverdim işte. Önüme çıkan bu fırsatı değerlendirerek, tüm bu alanlarda yaşanan ayrıcalıklara karşı ‘bir şeyler” yapmaya karar verdim. Çünkü; etnik farklılıklar (Türk, Kürt, Çerkez, Ermeni, Rum…vs), dini inançlar (Musevi, Hristiyan, Alevi, Sünni…), cinsel yönelim ve kimliğimiz (Eşcinsellik, Trans birey olmak, kadınlık – erkeklik…), sağlık statümüz (engellilik, HIV veya başka bir enfeksyon sahibi olmak….gibi) konularının hepsi ciddi birer “insan hakları” meselesi.

63-1Aslında HIV’e çok şey borçluyum. Hayatla mücadele yeteneğimi üst seviyeye taşıdı.  Dünya  görüşümü “insana dair”, insan haklarına saygılı ve dayalı olarak daha fazla genişletebildim.

Bu yazı için seçtiğim resmi çok yerinde buluyorum. Ben elime konan minik HIV’imle mutlu mesut yaşarken arka fonda görünen ‘ayrımcılık’ güzelim resmi bozuyor.

Sevgili HIV,

Seninle geçirdiğim bu 15 yılda bana öğrettiklerin ve kazandırdıkların için sana çok teşekkür ederim. Yıl dönümümüz kutlu olsun 😉

Sevgi Yılmaz

Hayatımda sürpriz gelişme…

Aylardan sonra merhaba…
Biliyorum çok uzun zamandır yazamadım. O kadar çok işim vardı ki. Ben bu deli yoğunluğun içinde kulaç atıp dururken Okan da sürekli “Yaz artık bir şeyler. İnsanlar öldüğünü düşünecek.” deyip durdu. İtiraf etmeliyim ki bunun çok esprisini yaptık ve güldük. “Sevgi sizlere ömür. Ruhuna El-Fatiha” başlıklı bir yazı koy gitsin dedim. Hatta bir mevlüt bile organize edebiliriz 🙂

Elbette ki; biz burada HIV’in tedaviler ile kronik bir durum olduğunu ve hayatlarımızı ‘herkes’ gibi yaşadığımızı anlatıyoruz. Böyle bir (eşek) şakası hiç hoş olmazdı. Hele ki bu Günlüğü okuyan yeni tanı almış arkadaşlarımı da düşünecek olursak. İnanın bana biz HIV pozitifler ilaçlarımızı düzenli kullandığımız sürece yaşam normal seyrinde akıyor.

Hep derim “hayat tüm güzellikleri ve zorluklarıyla devam ediyor”. İşte tam da böyle bir dönemden geçtim. Hayatımın en yoğun, en heyecanlı ve en kafamın karıştığı 4 ayını yaşadım.

Çünkü EVLENDİM…

İnanın bana da çok büyük sürpriz oldu. Bu yaz nereye tatile gitsem; Rusya’yı mı dolaşsak, Balkanlar’ı mı turlasak derken Evlendik, barklandık 🙂

Bu birkaç ayda neler oldu neler?

Büyük başarıdır ki evlenme teklifini aldığım günden itibaren bir kaç ay içerisinde tüm işlerimizi tamamladık.

Ailelerimize birlikteliğimizi açıkladık, hangi semtte oturacağımıza karar verdik, ev aradık (-ki bu en zor ve yorucu kısmıydı. Yaz ortasında, güneşin altında sokak sokak emlakçı dolaşmak ve ev bakmak…!ıııyyyyhhhh).  Evi bulduk,  ufak tefek tadilatını yaptık, gelinlik provalarına başladık, damatlık aldık. Aileleri bir araya getirdik (bu da en çok komiğimize giden bulaşmaydı. Çünkü ‘Allah’ın emri peygamberin kavliyle’ deyip kız istemece de oldu :)). Evlilik işlemlerine başladık (bunu ayrıca yazacağım. İnsan HIV pozitif olunca uğraş dur) Kınamızı yaptık, evimize taşındık (-ki o dönem annemlerin ve Yusuf’un evinin her köşesi kolilerle doluydu. Her yer kutu – kutu – kutu… Tabii bu kutuların evde açılıp yerleşme tantanasını hiç saymıyorum bile. Hala bile kutu koli gördüğümde yüzümde kontrol edemediğim tiklerim seğiriyor :)) ve sonunda o büyük kavuşmayı yaşadık.

Tüm bu telaşlar içerisinde kendimle öyle çok muhakeme yaptım ki. Görücü usulü, isteğim dışında evlendirildiğim ilk evliliğim her yönden yıkımdı benim için. İzleri çok derindi hayatıma. Ama her şeye rağmen yine ve yeniden denedim. Ben bu sefer hayatımda ilk kez ne yaşadığımı bilerek, isteyerek ve severek evlendim.  (Şuan bu satırları yazarken gözlerim yağmur yüklü birer bulut) Tüm hazırlık aşamalarını severek ve çok mutlu olarak tamamladım. Her anın ve yorgunluğunun tadını çıkarttım.

Diğer yandan kızım da evlendiğim için çok sevinçliydi. “Aaayyy annemin mürvetini göreceğim” diye mutluluktan havalara uçuyordu. Bu arada evin en güzel odasını da o kaptı 🙂

hiv pozitif

Nikâhımız ve düğün o kadar güzel oldu ki. Benim için en anlamlı kısmı her aşamasında HIV ile yaşayanlarının emeğinin olması. Bu muhteşem bir paylaşım ve destek idi.

Fotoğraflarımızı burada yayınlayamadığım için çok üzgünüm. Malum deşifre olma ve dandik önyargılar meselesi 🙂

“Birlikteliğimiz içerisinde çok fazla ortak yönümüz olduğunu, çok iyi anlaştığımızı, dünyaya aynı açıdan baktığımızı keşfettik. Artık tüm beklentilerimi, hatta daha fazlasını karşılayan bir ‘SEVGİ’lim’ vardı; gün içinde defalarca arayan, sevgi sözcüklerini dilinden hiç düşürmeyen, özel günleri unutmayan, elimi hiç bırakmayan, ilgili, sadık, güvenli bir ‘hayat arkadaşı’.”diye anlattığım Yusuf ile hayatlarımızı birleştirdik.

Yusuf ile tanışma öykümüzü hatırlamak isteyenler için:
http://pozitifgunluk.com/2011/12/30/yusuf-beni-ok-begenmis/

“HIV pozitifler evlenemez” diyenlere de ayrıca duyurulur!

Ben 15 yıldır HIV ile yaşıyorum ve HIV pozitif olmayan (yani bu virüsü taşımayan) bir sağlık çalışanı ile evlendim!

Sevgi Yılmaz

Kapısını çalabileceğimiz bir yer var…

“HIV tanısı almanın şaşkınlığı ve “dünyada bununla yaşayan tek ben varım” duygusu ile doktoruma” gidip bilgi alabileceğim, ‘benim gibi olan’ insanlarla tanışabileceğim BİR YER VAR MI?” diye sorduğumda, “maalesef yok” demişti… Bunu söylerken iyice yalnız hissettiren bir bakışı vardı…

Sonra Yahoo HIV gruba üye olup diğer HIV ile yaşayan insanlarla yazışmaya başladım. Artık dünyada tek olmadığımı biliyordum. O yıllarda diğer HIV pozitiflerle sadece grup üzerinden yazışılarak iletişim kurardık. Hemen hemen tüm HIV ile yaşayan kişiler deşifre olma korkusu ile bir araya gelmekten çekinirdik.

Mail grubunda her geçen gün yaşadığı bir ihlali anlatan HIV pozitifler ve gönüllüler; “artık Dernekleşmenin vaktidir” diyerek 2005 yılının Haziran ayında HIV/AIDS ile yaşayan insanların sahip olduğu hakları savunmak, dayanışma sağlamak ve toplumda var olan yanlış bilgileri, önyargıları ortadan kaldırmak amacıyla Pozitif Yaşam Derneği‘ni kurdu…

2005 yılından bu yana biz HIV/AIDS ile yaşayan kişilerin korkmadan bir araya gelebileceği, sorularına yanıt bulabileceği BİR YER VAR! HIV pozitiflerin kapısını çalabileceği Pozitif Yaşam Derneği VAR!”

http://www.pozitifyasam.org

Sevgi Yılmaz

Mutlu olmak varken bu dünyada…

Bugün bir şarkı paylaşmak istedim sizinle.

Kendinizi sözlerin melodisine bırakın…

Mutlu olmak varken bu dünyada 
Geceler geldi dayandı kapımıza 
Olduk acımızla sarmaş dolaş 
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

Mutlu olmak varken bu dünyada 
Geceler geldi dayandı kapımıza 
Olduk acımızla sarmaş dolaş 
Bekledik düşümüzle koyun koyuna

Sevgi Yılmaz


HIV pozitifler için HEMŞİRENİN rolü çok önemlidir…

Her zaman derim; benim HIV ile bu derece barışık olmamda iki önemli faktör vardır. Birincisi, tanımı açıklayan doktorum, ikincisi ise hemşirelerimdi.

2005 yılında HIV tanısı aldıktan sonra tedavime başlamak ve devam etmek için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (Cerrahpaşa) Enfeksiyon Servisine yatışım yapılmıştı. Buradaki hemşireler, ilk tanı aldığım diğer hastanenin dâhiliye servisindekiler gibi değillerdi. Onlar gibi ayrımcı ve kaba değillerdi. Benimle her gün konuşup gülen hemşireler HIV tanısı aldığımı öğrendiklerinde benimle hiç konuşmamış, hatta yüzüme bile bakmamışlardı…

Cerrahpaşa’nın enfeksiyon hemşireleri (özellikle de iki tanesi :)) Tam da olması gerektiği gibi (!) sağlık hizmeti sağlıyorlardı. Kaliteli hizmet sağlamakla birlikte, birkaç dakikalık iletişim bile iyileşmenizde en iyi ilaç oluveriyordu.

Buna tam olarak “Çoklu Disiplin Yaklaşımı diğer adıyla Multidisipliner Yaklaşım”* denmektedir. Gelişmiş ülkelerde de bu yaklaşım benimsenmektedir.

* Multidisipliner Yaklaşım: Doktorlar, hemşireler, sağlık memurları, sivil toplum kuruluşları, psikologlar, psikyatristler ve akran danışmanlarından oluşan bir ekibin hastayı takip etmesi ve destek hizmetleri vermesi.

Taburcu olduktan sonra ara ara Cerrahpaşa’ya yanlarına ziyarete giderdim. Gittiğimde ise “Allah sizden razı olsun, benim böyle güçlü olmamda sizlerin öyle büyük rolü var ki. Bana yattığım sürece çok iyi davrandınız ve kendimi hiç dışlanmış hissetmedim……..vs” derdim. Hastanende yattığım sürede hemşirelerden biri her sabah odama geldiğinde beni “günnaayyddıınn prenses” diye uyandırırdı. Onların bu sıcak yaklaşımları yatan bir hastaya ne kadar iyi geldiğini anlatamam.

Hemşirelere “yolum düştükçe buraya uğramak ve sizleri görmek çok hoşuma gidiyor, çünkü hastanede yatarken tekrar sosyal yaşantıma döneceğim benim için hayal ötesi gibiydi. Hatta siz bana ‘iyileşeceksin, kontrollere dışarıdan gelip gideceksin, toparlandın mı iş yaşantına da döneceksin’ dediğinizde beni  kendimi iyi hissetmem için kandırdığınızı düşünüyordum. Hayatı ikiye ayırmıştım.  Odadan dışarısının nasıl göründüğü ve dışarıdan odanın nasıl göründüğü gibi.  O zamanlar odadan dışarısı benim için çok ayrı ve uzak bir dünyaydı. Şimdi geldikçe dışarıdan odaya bakıyorum. Bunun benim için ne anlama geldiğini anlayamazsınız, bu benim için çok önemli” dedim. “oohhhooo sen aşmışsın bunları” dediler.

Gerçekten de öyleydi, tekrar yürüyebilmek, ayağa desteksiz kalkabilmek, kumaş pantolon ve ayakkabı giyebilmek, dış dünya da olabilmek, sahil kenarında gezinebilmek… Ben ya tekerlekli sandalyemde bir yere götürülürken, ya da  yatağımda oturmuş aralık kapının arasından odamın önünden geçen – gezinen insanları hayretle ve hayranlıkla izlerdim. Onlar sağlıklıydılar. Yürüyebiliyorlardı, gezebiliyorlardı, istedikleri şeyleri yapabiliyor ve nereye istiyorlarsa gidebiliyorlardı. Onlar bu dünyadan ya da ben bu dünyadan değildim.  O yattığım beyaz duvarlı odam benim küçücük dünyamdı. Diğer insanların yaşadığı dünya ise çok büyük ve farklıydı.

Şimdi ben o büyük ve farklı olduğunu zannettiğim dünyanın tekrar bir parçası oldum. İş hayatıma geri göndüm. Spora başladım. Yerimde duramaz bir halde ailemle sık sık gezilere gider oldum. Anlayacağınız ‘herkes’ gibi sağlıklı ve zindeyim. O hastane odaların önlerinden geçen – gezinen insanlardan oldum. Ama o küçük odalarda nasıl dünyalar olduğunu da çok iyi bilerek ve unutmayarak…

Sevgi Yılmaz

Yeni HIV pozitif arkadaşım oldu…

Bu gün sabahın berrak 10:30 sularında sevgili Can ile buluştuk, tanıştık, hatta kaynaştık ve kaynattık.

Bir cafede kuşluk vakti kahvaltımtrak menülerimiz ve sıkılmış portakal sularımızla birlikte bir daldık konulara zor çıktık.

Can aynen benim erkek versiyonum.  Hayata bakış açılarımız aynı. Tam benim kafada. Öyle HIV MİV takacak, oturup haline acıyacak arabesk biri değil (hani yeni tanısı konmuş olmasına rağmen… o bakımdan arabesk dedim, kimse üstüne alınmasın)

Turkişşş kahvelerimizi de höpürdükten ve bol bol dedikodu ettikten sonra kalktık. Eeeee zati öğleni de çoktan etmiştik…Ama helal olsun, onun da psikolojisi sağlam. Tabii o da ilk günler depreşmiş. Hatta vasiyetini bile hazırlamaya başlamış   ama kankası ona çok destek olmuş ve ‘dur, artık insanlar bu hastalıktan ölmüyor’ demiş ve epeyce bilgilendirmiş. İnsanın böyle dostları olması ne güzel…

Seni çookk sevdimm Can’cım… Hep böyle gülerek dolu dolu yaşamanı dilerim…

Senin içindeki güzel yüreği gözlerinde gördüm.  Yüreğinde sevgiyi taşıyan insanın aynasıdır gözleri…

Sevgi Yılmaz 

HIV, aynı ortamda bulunmakla bulaşmaz ki!

Birkaç yıl önce yaşadığım bir anımı paylaşmak istiyorum.

2009 yılında, Pozitif Yaşam Derneği’nin başkanı, doktoru, psikoloğu ve iki de HIV pozitif kişi olarak Okan Bayülgen’in programına konuk olmuştuk. Biz, iki HIV pozitifin kimliğini deşifre etmeyecek şekilde organizasyon yapılmıştı.

Programa katıldıktan 2 gün sonra, devam ettiğim spor salonuma çalışmak için gittim. Her zamanki gibi masasında oturan ve benim Pozitif Yasam Derneği’nde gönüllü olduğumu bilen salonun sahibi biraz düşünceli bir şekilde yanıma gelerek “hoş geldin” dedi.

Salon sahibi spor hocası ile daha önce İnsan Hakları üzerine sohbetlerimiz olmuştu. Hatta bir keresinde Derneğin avukatı Habibe Yılmaz Kayar’ı bir TV programında izlemiş ve sonrasında HIV pozitiflerin hakları üzerine de konuşmuştuk. Benim HIV pozitif olduğumu bilmiyordu!

Hoca, bir süre sonra ben hareketlerimi yaparken tekrar yanıma geldi. Gözlerinde emin olmak isteyen bakışlarla ve tedirgin bir ses tonuyla:  “Okan Bayülgen’e çıktınız!” dedi.

Limon sıkılmış gibi olan o yüz ifadesinin nedenini o an anladım.

Hoca   : Evet, evet beğendim… (Limon sıkılmış gibi olan yüzü bir anda ağzına bir parmak bal çalmışsınız gibi gevşeyiverdi)Ben     : (Pişkince gülümseyerek :D) Evet, izlediniz demek? Beğendiniz mi?

Ben     : Hocam vaktin olursa bizim derneğin web sitesine de gir bak. Benim öykümü oradan okuyabilirsin. Son evreden dönmeme rağmen, gördüğün gibi gayyettt sağlıklıyım. Orada pek çok değişik öykülerde var.

Sonra bir anda ben, şirin şirin gülümsemeye devam ederek “Bu bilgiyi hukuken bir başkasıyla paylaşamayacağınızı da biliyorsunuz değil mi?

Hoca   : (Kendinden emin bir şekilde, vurgulayarak ve yayvan tebessümü ile) Tabii ki biliyorum.

Ben     : Bu arada, salona gelip gidiyorum, çalışıyorum, sakin içinizde bir kuşku olmasın. Aynı ortamda bulunmakla….   (bulaşmaz diyecektim lafımı yarıda keserek)

Hoca   : Ayıp ettinnn yaaa beni başka cahillerle karıştırma

Ben     : 🙂 Affedersin, tamam…

Haklarını bilen bir HIV pozitif olmak çok güven verici. Böyle durumlarda paniklemeden, sakince, gülümseyerek cevap vermek çok etkili oluyor. “Hayır HIV pozitif değilim, rol yaptım” da diyebilirdim ama demek istemedim… Ben derdimizi gülümseyerek anlatmayı seviyorum…

İşte böyle…

Sevgi Yılmaz

 

 

Biz HIV pozitifler hem çalışabilir, hem gezebiliriz… (Bölüm 7 – Son)

Gene mi hastane?

Eve döneli 1 hafta olmuştu ve gidip bir kontrol yaptırdım. Enfeksiyon doktoruma gidip bir göründükten sonra daha o gecesi 04.00 sularında bir Azer Bülbül’lüğüm tuttu ki… Aman aman… Yatakta acaba prizin üzerine mi yattım diye düşündüm. Öyle bir titreme ve üşüme geldi ki… Kalkıp üzerime bir şeyler daha alayım diyorum, kalkamıyorum. Olacak gibi değil, zor zahmet anneme seslendim. Ben hiçbir yerime hâkim olamıyorum, zangır zangırım…

Ailecek toplaştık acile gittik. Nasıl gittiğimi tabii bir ben bilirim. Uykulu gözlerle bana boş boş bakan nöbetçi kadın doktor hemen tahlil istedi, sonucuna göre bir iğne yaptı, ağrı kesici ve antibiyotik yazdı yolladı. 2 gün kullandım, nafile. Hiçbir düzelme yok. Hala ağrılı ve yatak döşeğim. Kalkmak ne mümkün. Tekrar kendi doktorumu aradım, durumu anlattım. “Sonuçları al gel bir göreyim seni” dedi, gittim. Gidiş o gidiş. Kültürümde “dirençli E-coli” üremiş. Yani antibiyotiklere dirençli ciddi bir enfeksiyonmuş! Yahu virüsün kraliçesi bende 🙂 Hiç aşağısı da kurtarmıyor beni…

Doktor hemen yatışımı verdi! “Aha yine beyaz duvarlı hastane odalarında serum damlalarını sayarak eski günleri yad edip nostalji yapacağım” dedim. Servise gittiğimde yer olmadığını, yarın ayarlayana kadar bir gece acilde yatmamı söylediler. “Ben bir eve gidip geleyim” diyorum, “ıııhhhh yok, sen gözümüzün önünde dur, hemen tedavine başlayalım ” diyorlar. “Kaç gün yatarım?” diye sorduğumda “2–3 gün” diyorlar ama ben bunun en az 10 gün olduğunu anlıyorum. Klinik şefi diğer doktorları ile durumumu değerlendirirlerken ben çakmim diye tıbbi terimler kullanıyor ama ben yine ciddi bir şeyler olduğunu anlıyorum. Anlıyorum ama hiiiiç takmıyorum. Nasılsa onlar işini bilir…

Öylece üstümle acile yattım. İlk koluma kanül takarlarken biraz moralim bozuldu. Aradan çok zaman geçmiş ve unutmuşum. Direkt AIDS’in son evresinde 2 ay boyunca kollarıma taktıkları onlarca ve onlarca kanüller geldi aklıma, geçirdiğim o günler. Zormuş! (http://pozitifyasam.org/tr/pozitif-oykuler/artilli-yasam.html)

Annem sonradan bana “o gece acile giderken çok kötü oldum. Seni o halde görünce hasta olduğun zamanların ve o yattığın günler geldi aklıma. Ağlayamadım da…” dedi. Yaşananlardan sadece yatan değil, bakan da çok etkileniyor…

Sabah akşam çift doz çok güçlü serumlu bir ilaç başladılar. Geceyi terleyerek ve ateşler basarak geçirdim. Ertesi gün bana serviste yer olmadığını (!) serumlarımı evde takip taktıramayacağımı daha doğrusu  başka seçenek olmadığını söylediler (Heeyyy gidi canım memleketim) Hastanelerde ciddi iyileşmeler gözlemliyorum ama sağlık hizmetlerinde hala çoookkk eksikler var. Mesela acilde hiçbir hemşirenin elinde eldiven yok. Bu konuya çok takığım. Malzeme yok diyemezler, var. Ama onlarda bu alışkanlık yok!

Velhasıl Hindistan gezimden kazancım; yeni bir kültürde insanlar tanımak, başka coğrafyalarda tarihi ve kutsal yerler görmek, havalı bir enfeksiyon ile 15 gün yatmak ve 3 kilo olarak geri döndü.

Birçok ülke ve şehir gezdim; hiç biri Hindistan’ın yerini tutmuyor. Çok özlüyorum oraları…

Bu yıl sırtıma çantamı takıp yine Doğu’ye gezi planı yapıyorum…

Yolum açık olsun…

Sevgi Yılmaz