HIV Pozitif Hayatın Günlüğü

Archive for Eylül, 2012

‘AH’ HAYAT !!!

Yorgunum bugün ama olumlu bir yorgunluk hergün telefonlara bakıp bilgisayarda işlem yapıyorum ve yazmaya dahi fırsat bulamıyorum. Yanlış anlamayın şikayetçi değilim bu durumdan. Aksine çok mutluyum sürekli çalışıyorum buda düşünmeme engel oluyor. Buda saçma sapan olumsuz hayallere engel oluyor .

Mutluyum güzel bir yaşantım var. Evet hiv pozitifim ama aklıma bile gelmiyor.

Neden mi?

Çünkü aklıma gelecek kadar rahatsız etmiyor beni, yani bedenimde ağrı ruhumda sızıntılar yok  şuandada çalışıyorum ve zor yazıyorum işime dönmeliyim sizleri seviyorum kendinize iyi bakın…

Minnet

Tanı konulduğunda ilk hissedilen yalnızlık ve çaresizlik duygusudur bizi saran. Kime anlatsan anlamayacaktır içinde bulunduğumuz duyguları. Hatta anlatmanın faydası yok diye düşünür ve belki bir kabuki öreriz kendimize. Ve içine çekildikçe bu kabuğun, daha da yalnızlaşırız, yanlızlaştırırız kendimizi.
 
Hiç gelmedi ki başımıza böyle bir problem daha önceden. Bu yüzden bilemeyiz, nereye, kime, nasıl gidip, ne soracağımızı, ne yapacağımızı, nasıl aşacağımızı içinde bulunduğumuz duyguları ve gittikçe kalınlama potansiyelindeki bu kabuğu nasıl kıracağımızı, hatta kırıp, kıramayacığımızı.
 
İlk elini uzatana, ilk gülümseyene, ilk başımızı sıvazlayana sarılmak gelir içimizden, sanki bunlar büyük işlermiş gibi teşekkür etmek ve borçlu hissetmek. Minnet duygusu büyür de büyür, bize iyiliği dokunanlara. Belki tam tersi davranışlara da diş biler, düşmanlaşırız.
 
Yardımı dokunan doktorlarımıza, diğer kuruluşlarda bize yardımı dokunanlara karşı oluşan bu minnet duygusu, çaresizlikten ve içinde bulunduğumuz ruh halinden kaynaklanır işte. Aslında ne kadar normaldir yaptıkları ve hatta görevleridir de. Doktorlar, eğitimleri gereği bunun farkındadırlar aslında. Hatta eğitimleri içinde bu anlatılmıştır onlara. Hastanın doktora beslediği bu borçluluk duygusu çok kırılgandır aslında, kötü kullanıma da açık, ancak doktorların mesleki yeminlerinde yer bulmuştur gerekli davranış şekilleri, iyi niyet, adalet ve sorumluluk. Sorumlu sağlık görevlileri, bu minnet duygusunun ve kırılganlığın bilincindedirler.
 
Oysa insan egoları ne kadar da büyüktür. Zayıfın, ihtiyaç duyanın güçlüye ve ihtiyaca cevap verebilme yeteneğindeki insanların egolarına seslenme ve onları besleme olasılığı ne kadar büyüktür. Zayıfın ve ihtiyaç duyanın duyguları sömürülmeye ve kötü niyete ne kadar açıktır…
 
Ve bunları bilerek yardım eden profesyonellerle, gönüllülerin egolarını dizgin altına alabilme yeteneği ne kadar da büyütür onları. Hiç bir kişisel çıkar gözetmeden, uzattığı eli dillendirmeden, görevini bir özveri imiş gibi göstermeden, minnet duygularını kullanmadan, sömürmeden, sadece ve sadece görev ve sorumluluk bilinci ile yerine getirdikleri işleri, onları ne kadar da gerçekten doğru ve iyi insanlar yaparlar.
 
Bizler, aldığımız hizmetler ve destekleri biz olduğumuz için alırken, bize destek veren doktorlardan, dernek çalışanlarına ve gönüllülerine kadar herkesten de gerçekte olması gereken de o olduğu için destek almaktayız. Aldığımız desteğin ne kim olduğumuz, ne ne kadar iyi veya kötü olduğumuz, ne yaşımız, dış görünüşümüz, ne giyimimiz, ne de cebimizdeki para ile ilgisi var veya olmalı.
 
Bizlerin duyguları kırılgandır. Asla ve asla bilmeliyiz ki, görevleri bize destek olmak olan hiç kimseye minnet duygumuz ve borcumuz yok. Hatta bireysel olarak bize destek olanlara, maddi veya manevi hiç bir yükümlülüğümüz olmamalı.
Bana sorarsanız eğer bir tek borcumuz ve yükümlülüğümüz var. O da daha ileride, maddi ve manevi gücümüzü tekrar kazandığımızda, yeni tanı alan ve daha önce bizim gibi daha çok bilene ve güçlüye ihtiyacı olanlara KARŞILIKSIZ ve ONLARDA MİNNET DUYGUSU DOĞURMADAN, içten, insanca ve çıkarsız el uzatmak, yardım etmek, destek olmak, ayırmadan, hiç bir sınıfa sokmadan, yargılamadan, sorgulamadan…

Yelkenler Fora

Güllerle karşılamadık tanımızı. Ama güllerle ve bilimin yardımı ile uğurluyoruz… Her geçen gün yeni tedavi metodları ve yolları ortaya çıkıyor. Her geçen gün bir adım daha ilerliyor araştırmalar.
 
Gazetelerde yer alan, yanlış ve yanıtlıcı haberler için ise şunu söyleyebiliyorum:

Size göre AIDS, bize göre HIV Enfeksiyonu. Size göre bir son, bize göre hayatın gerçeği. Size göre bir haber, bize göre yaşam. Size göre sadece bir kelime, bize göre yanlış bilinen. Size göre korkulan, bize göre bilimin alt ettiği. Size göre bir son, bize göre umut.
 
Verem için “ince hastalık” diyorlardı. Adını anmak istemiyorlardı. Hatta acınarak bakılıyordu vereme yakalananlara. Şimdi verem aşı ile önlenip, tam olarak tedavi edilebiliyor. Cüzzam için ne diyorlardı peki? Aynı terane… Şimdilerde tedavisi mümkün…
 
İşte bir gün, ama çok yakında bir gün aynı şeyleri söyleyeceğiz HIV Enfeksiyonu ile ilgili. Ancak o güne kadar ayakta durmaya, tüm şartları zorlamaya ve hayata tutunmaya devam.
 
Ve ayrıca bir sözüm de önyargılarla bakanlara. Her sorun insanlar için, mutluluk nedenleri de. Aynı hücrelerden yapılıyız hepimiz. Önyargılarınıza teslim olacağınıza, vicdanınızı önünüze koyup sormanız ona, doğru düşünüp, düşünmediğinizi. Yanlış yargılamak ve hatta mahkum etmek ne kadar kolay. Ancak büyük olmak elinizde. Olgun ve mantıklı olmak, vicdanınıza su verip yeşertmek…
 
Yelkenler fora, rüzgar arkadan da gelse, önümüzden de esse, bizim yelkenimiz umudumuz ve hayata tutunma güç ve isteğimizdir ve bizi ileri taşımaya devam etmeli, edecek…
 
Fatih Egelioğlu

http://www.facebook.com/fatihegelioglu

Bir yaz daha bitti

Bir yıl geçti üzerinden. Ama bir değil, on değil, binlerce adım ötesindeyim bir yıl

önceki halimin… O günleri yaşamamışım gibi. Saçma sapan intihar düşünceleri

dürterken beni, “intihar” kelimesiin “y” si yok aklımda şu an. Sahi, “intihar”

kelimesinde zaten “y” bile yokmuş…

Yemin etmiştim kış sonrası yazı çok iyi yaşayacağıma. Geçen günlerin öcünü

gülerek ve sevdiğim bir işi yaparak, seyahat ederek geçireceğime. Öyle de oldu.

Hatta seyahatler esnasında kendimi bile kaybettim. Arkadaşlarım daha sıkı

sarıldılar ve hatta ilacımı yanıma almayı unuttuğumda, onların bana hatırlattığını

hatırlayıp, gülümsüyorum şimdi. Ki ben ilacı dakikasında alma paranoyasında ve

ödün vermez disiplininde bir insanken, unutabilmeyi başardım işte… (Ama

unutmadım!)…

Bir ay boyunca çok sevdiğim başka bir ülkenin güneşinde kavruldum, denizinde

eridim, kumuna yuvarlanıp, derelerinde iliğime kadar dondum. Binlerce fotoğraf

çektim afilli makinamla. Arkadaşlarımın, kendimin bile şaşırdığım güzellikte

fotoğraflarını, ağaçların yeşiliğini, erguvanların morunu, kırmızısını, pembesini…

Yeni dostluklar kurdum, martılara selam verdim, bahçelerinde hıyarlar, biberler,

patlıcanlar kestim yabancı köylerin. Bol bol yemek yedim, su içtim, kahveler

götürüp, çaylar getirdim. Kapkara oldu rengim. Yılmadım yürüdüm, ter içinde

kalıp, ilk gördüğüm koyda yine denize sarıldım yanımda havlum olmasa da…

Balıkçılarla onların dilinde muhabbet ederken, gülümsedim, onlardan da aynı

karşılığı aldım. Hayatın onca olasılığı, dakikaları ve yolları içinde, onlarla kesişti o

anlarım. Onlar beni hatırlamayacaklar belki ama, ben onları hiç unutmayacağım.

Ve tilki döndü, dolaştı ve geri döndü şimdi. Hatta işlerim artmaya başladı tekrar,

yeni evimi döşeme arifesindeyim. Umduğum gibi en üst katta. İstanbul’da

merkezlerinin birinde, her yeri cam. Yıllar önce yazdığım hikayedeki, tepe

üzerindeki ev olmasa da, çevredeki sokaklara tepeden bakan bir yer işte.

Aydınlık. Pencerelerini açıp, perdeleri rüzgara bırakacak gibi duruyor.

Arkadaşlarıma ikram edeceğim kahveler, çaylar olacaktır, ne güzel

Bu yazıyı yazmaktayım şimdi. Bana yazılarımı okuyup, danışan bir kaç arkadaş

oldu facebook’daki profilimden. Doğruları anlatmaya çalıştım onlara. Sonra

sildiler kendi profillerinden tekrar. Haklılar kendilerince, önyargılar onları da

zorlamakta… Pozitif değillerdi bence ve o korkuyu yaşamanın ne olduğunu

tattılar böylece. Kimseye böyle korkular yaşatmasın ama ben bu korkuları

yaşayıp, sanırım aşan insanlara örneğim artık. Ailem ve dostlarım sayesinde.

Paylaştığım bir kaç arkadaş uzaklaşmış olsa da, onları da yargılamıyorum. Olur

böyle şeyler. En azından bu sayede anladım ki, dost değildiler. İnsan, kimseye

kızmamayı, kırılmamayı da öğreniyor ama sadece özlüyorum belki, keşke

kalsalardı diyorum o kadar.

Yaz ile başlamıştık değil mi? Hızlı geçti yaz… Yine gelecek ☺

Fatih Egelioğlu

http://www.facebook.com/fatihegelioglu