HIV Pozitif Hayatın Günlüğü

Archive for the ‘Kıvanç Er’ Category

Son yazım

Sevgili Herkes;

Dilerim hepimiz hayat da yapmak istediği her şeyi yapabilecek zamanı ve  yaratabilecek enerjiyi bulur, bunu isteklerimizi gerçekleştirene kadar koruyabiliriz…

Hayatım başka bir yola girdiği onca seneler itibariyle… Kendimi daha bir kendimle sohbet ederken bulabiliyorum artık ve şimdilerde anlıyorum ”kendimle baş başa kalmayı özledim” cümlesinin gerçek anlamını… Kafamda binlerce soru var her geçen gün bir soru daha ekleniyordu, sonra öğrendikçe ve yaşadıkça ; Yeni bir soru ekleyebilecek alan oluşturmak için mi yoksa gerçekten kendime inandığım için mi bazı soruların cevaplarını buluyorum bunu hala bilmiyorum… Ama bana iyi geliyorsunuz bu bir gerçek…

Bir süredir pozitif günlükte sizlere sürecimle ilgili yazılar yazmaya çalıştım ama ne yazık ki hem iş hayatı hem de tiyatro çalışmalarımdan dolayı içinde bulunduğum yoğunluk daha fazla burada yazmama imkan sağlayamayacak. Bu son yazım olacak.  

Dinlediğim hatta anlık duyduğum,  her şarkı, her melodi  daha bir anlamlı geliyor ve nasıl oluyorsa benim şahsi geçmişimde bir yere tekabül ediyor… Bazen tebessümlü anılarıma gidiyorum bazen hıçkırıklarla ağladığım anları hatırlıyorum…  

Dün sabah ben işe gitmek için  servise koşarken; Ufaklığın biriside okuluna yetişmek için koşuyordu bir yandan da şarkısını mırıldanıyordu; Belli ki yeni ezber ediyordu… O ufaklıktan duyduğum melodi tüm gün dilimden düşmedi benimde  Neşeliiii ol kiii gençç kalasın, bu Dünya’dan da zevvvk alaaasınnn…

Dün gece uykumu yakalamaya çalışırken  ”Neşeli ol ki genç kalasın bu Dünya’dan da zevk alasın” diye mırıldanmaya başladım yine yeniden…Sonra ilk önlük giyişim geldi aklıma…Anacığıma ne çile çektirmiştim… ”Ben mavi önlük giymem” diye 🙂 Çünki senelerce siyah bir önlük hayal ettim, üstüne bembeyaz bir yaka… Oyun oynarken okula giden abiler, ablalar görürdüm; siyah önlüklerine, bembeyaz yakalarına hayran olurdum, her seferinde de koşarak anneme gider; ”Anne ben ne zaman giyeceğim” derdim, hep ”Büyüyünce giyeceksin ablalar, abiler kadar olunca giyeceksin” derdi bıkmadan usanmadan… Binlerce kez sormuşumdur çünkü  Velhasıl o gün geldi ve ben büyüdüm… Ama verilen söz tutulmadı:)  Hayalini kurduğum o siyah önlük yerine, mavi bir kumaştan, garip bir modelde, iğrenç cepleri olan  bir önlük satın aldı annem bütün ağlamalarıma rağmen… Ülkemizin beni hayal kırıklığına uğrattığı ilk durumdu bu; Siyah önlük yerine mavi önlük uygulaması… Şimdilerde ise cıvıl cıvıl veletlerin siyahlar içinde olmasını görmek hoşuma gitmeyecekti belki, ama benim hayallerim  yıkılmıştı o zamanlarda…  

Şimdi bunu neden anlattım şunun için; Hiv+ olmam bana unuttuğum eski anılarımı tekrar yaşamak gibi bir yetenek kazandırdı sanırım… Şimdi böyle anlattımya sizlere gözlerim kapalıydı o an, inanın o anları yaşadım yani şimdiki ben çocukluğumu izledim muazzam keyifliydi rüya değildi inanın… Tam tarif edemiyorum iyi bir anlatımım olamadı hele yazıda çok kötüyümdür ama inanın keyif veren bir duyguydu… Sonrasında şunu düşündüm hiv+ olmasaydım bunu yaşayabilir yada düşünebilir miydim, yada o ufaklığın mırıldandığı şarkının ne olduğunu; Aramızda ortak olarak hızla geçen 2 saniyede algılayabilir miydim… Kendimi mi kandırıyorum bilmiyorum ama hiv+ olmak farklı bakmayı, farklı düşünmeyi, farklı hayal etmeyi sağlıyor olabilir mi dedim kendi kendime… Ve fark ettiğim bir şey var hiv+ olmak kendine dönüp geçmişteki seni düşünmeni sağlıyor… Burada en önemli şey neyi düşünüp ne düşünmemek konusunda beynini yönlendirmek… Şuna inanıyorum insan oğlunun müdahale ederek değiştirebileceği tek zaman dilimi yaşadığı ”an”… Ne geçmişe nede geleceğe müdahale edebiliyor… ”olmasaydı”, ”yapmasaydım”,”söylemeseydim” ve daha bir sürü benzer di’li geçmiş zamanlı olumsuzluk eylemleri sıralayabiliriz…Ama olmuş ve bitmiş….  O nedenle yaşadığı ”an” ı  yani müdahale şansı olan tek zaman dilimini akıllı, tutumlu,planlı şekilde değerlendirmeyi başarabilmeyi öğrenmek lazım ve bunu öğrenirken bence Hiv+ olanlar biraz daha diğerlerinden şanslı diye düşünüyorum… Kendinize iyi bakın…

Kıvanç Er

Sevgi ile tanışmak…

Tahmin ettiğim kadar fırtınalar çıkmadı ya da dünya başıma yıkılmadı birisine HIV pozitifim dediğimde. Pek tabi ki tam terside olabilirdi ama hazırlıklıydım her şeye.

İlk adımı attıktan sonra yürümek kolaydır derler, aynen de öyle oldu. İlk adımı attım ve yaşadığımın normal bir durum olduğunu anlatmak için anormal hallere girmem gerekmediğine karar verdim.  Şimdi bir liste yapıp hayatımda var olan insanları elemeye başlasam kaç kişi kalacak diye de düşünmüyor değilim.  Mesela kendisinden haz etmediğim süpervizörümüze hey ne haber  geçen gün bir test yaptırdım sonucu pozitif çıktı inanamadım AIDS olmuşum yahu desem ne yapardı acaba : ))))

“Bir gün gelecek şu an senin o güzel gözlerini nemlendiren bu durum eğlenmeni sağlayacak bir duruma dönüşecek. İnan bana bunun üzerine yeni şakalar icat edip esprisini bile yapacaksın. Biraz zaman lazım sadece” demişti ilk görüşmemizde Sevgi Yılmaz. Kendi kendime gülümserken birden o ana döndüm dernekte bir  danışmanlık randevusu sırasında yahoo grupta yazılarını okuduğum Sevgi Yılmaz ile yüz yüze gelecektim.

Yahoo grupta yazdıkları, anlattıkları, başından geçen olaylara ilişin yorumları okuyarak tanımış, hatta bir kaç yazısına da yorum yaptığım aslında varlığından bile emin olmadığım Sevgi Yılmaz ile görüşecektim. Gruba yazdığı yazılardaki komik noktalar, günlük olaylara yaptığı neşeli  yorumlar ve birde gidip gezdiği yerlerde fotoğraflar çekip bu fotoğraflara neredeyse yediği tüm yemek öğünlerinin fotoğrafını da ekleyen birisi nasıl hayal edilirse bende onu öyle hayal etmiştim. Tıbbi danışmanlık randevusunu bekliyordum salonda. Bir den kapı açıldı; Çıtı, pıtı esmer ince belli (o zamanlar öyleydi şimdi az biraz balık etli denebilir) uzun siyah saçları omuzlarında birisi girdi. Çok mahcup bir sesle “Çok özür dilerim boş sanmıştım toplantı odamız normalde burası toplantımız başlamadan bir düzenini kontrol edeyim istedim” dedi. Ses tonu, konuşurken gülen gözleri, tane tane anlaşılır konuşması ve güzelliği şaşırttı beni. O şaşkınlıkla sorun değil buyurun tabii ki yardımım olursa sevinirim dedim. “Süper olur şimdi şu sandalyeleri şu tarafa alsak diyorum masayı da biraz çekersek oldu bitti. Ay kusura bakma burada işler böyle her gelen bir işin ucundan tutunca daha bir keyifli oluyor ayyy görüyor musun bir merhaba dedin borçlu çıktın” deyip kahkahayı bastı. Bende onun enerjisiyle gülmeye başladım. Gülüşmelerimiz nihayet durdu ve “Ben Sevgi bu arda hoş geldin” dedi.  Ben henüz adımı bile söylemeden Sevgi sen misin deyip direk sarıldım. Sanırım genelde hep aynı tepkiyle yaşanıyor ilk tanışmaları şaşırmadı oda bana sarıldı ve sen kimsin bakalım dedi sırıtarak. Kıvanç ben dedim… Biraz karamsar ve üzgün bir biçimde. “Ayyy evet şu sürekli ah ne olacak vah ne olacak amanda ne yapsam diye panik panik yazan Kıvançsın sen dedi yine tebessüm ederek” Elimden tutup oturttu masaya. Kendiside karşıma oturdu. Bak görüyorsun beni HIV ile 4. Yılımı geride bırakıyorum yani mailde sorduğun, meraklandığın, tedirgin olduğun hiç birey olmayacak.

Tabi ki bunu sağlayacak olan sensin kontrollerini aksatmaz, kendine dikkat eder ilaç başlaman gerektiğinde ilaçlarını kullanırsan hayat aynen devam edecek” dedi. Sonra takıldığını ilk zamanda herkesin bu gibi hisleri yaşadığını kendisinin de aynı hisleri yaşadığını ama bir zaman sonra alıştığını alışacağımızı söyledi. Ekledi “Bir gün gelecek şu an senin o güzel gözlerini nemlendiren bu durum eğlenmeni sağlayacak bir duruma dönüşecek. İnan bana bunun üzerine yeni şakalar icat edip esprisini bile yapacaksın. Biraz zaman lazım sadece” diyerek tekrar omzumu sıvazladı. Nedendir bilemem bir ağlamaklı hal oluştu bende sevinçten mi, mutluluktan mı, heyecandan mı bugün bile o ağlamaklı halimin nedenini bulamam. Sevgi’ ye hayran olmamak mümkün değildi. HIV ile nasıl tanıştığını, evliliğini, kızını ve şu an hayatında olan ilişkisini çekinmeden o kadar büyük bir samimiyetle paylaşıyordu, o paylaştıkça benim ağlamaklı halim gidiyor, en olumsuz anlarda bile bir espri ile anlattığı kötü anı gülümsemenize neden olabilecek bir nükteye çevirebiliyordu. Derneğe daha sık gelmem için bir nedenim daha olmuştu.

Tanıştığımız ilk günden bu yana benim için özel bir yanı olmuştur Sevgi’nin. Hala birçok özel ve kimsenin bilmediği sırlarım ondadır mesela. Bilirim ki onda da kalacaktır. Sevgi formunda hayata gönderilmiş insanlar çok bulunmuyor. Dilerim herkesin bir sevgilisi bir de Sevgisi vardır.

Kıvaç Er

Güç Bende Artık

Evet bugün tamami ile farklı bir gün geçirdim. İlk defa beni tanıyan seven ve saygı duyduğunu düşündüğüm bir kişiyle HIV pozitif olmak ve HIV pozitif olmam üzerine konuşacaktım. Bu tahmin ettiğiniz kadar kolay olmuyor. Akşam iş çıkışı yapacağım görüşmenin bütün merakı, heycanı ve sitresi ile başladım güne…

Her zaman Sabah 06:30 da kalkarak yetiştiğim iş yeri servisini beklediğim yere saat 06:00 da ulaştım. Sadece yarım saat öncesinde giderek servis beklediğim yer bambaşka bir yermiş. Tahminimce Anadolu’nun  bir köyünden  “İstanbul’ un taşı toprağı altın” feslfesi ile bu şehre gelmiş bir ailenin geçimini sağlamak için sabahları açtığı pohoça tezgahını gördüm. “Kendi elcazlarımla sıcak sıcak yaptım sabahtan buyrun buyrun” diye seslenen kadının sesine kayıstsız kalmak imkansızdı. İki tane vermesini rica ettim. Buharı üzerinden havaya buram buram yükselen pohoçalardan iki tane gözle görülmeyecek bir hızda sararak bana verdim. Parasını ödedim 20 kuruş olmadığı için 1.30 TL ödedim. “Sağlık olsun evladım” dedi tatlı tatlı gülümseyerek. Sağlık olsun bakalım dedim içimden ve pohoçaları aldım.

Sadece her zaman  bulunduğum yere 30 dk. Erken giderek senelerdir sürekli gittiğim yerde böyle bir teyzenin varlığını keşfettim. Pohoçaların lezzetli tadını duyumsayarak yerken, akşam Selçuk Bey ile yapacağım görüşmeyi kurgulamaya başladım kaç bininci kez bilmiyorum. Keşfettiğim sıcak pohoçalar gibi Selçuk Bey’ de yıllardır birlikte çalıştığı Kıvanç’ ın başka bir halini keşfedekçi akşam saatlerinde.

Farklı başlayan sabahla, ,iş yerinde geçirdiğim mesaide farklılaştı. Tüm yoğunluğa rağmen gayet sakin sakin çalışıp bir yandan da akşam ki görüşmenin mizansanleri, replikleri ile ilgili kurgular yapmaya devam ediyordu beynim. Tüm günü tamamladıktan sonra saat 19:00 randevulaştığımız kalsik bir üst tabaka mekanında buldum kendimi.

Oldum olası haz edememişimdir bu tarz mekanlardan.  Anlamsız bir şaşa ile dekore edilmiş, çalışanların size kendinizi efendileri gibi hissetmenizi sağlayacak bir iletişim üslubu… “Peki efendim” Emredersinzi efendim”, “Efendim size tavsiye edebileceğim özel soslu panne arabiattayı denemeyi arzu eder misiniz efendim” Şiştim…. Ne yazık ki bana kalsa efil efil esen sıcak samimi bir çay bahçesinde demlenmiş mis gibi bir çay ve yanında ona eşlik eden simitle bu sohbeti daha unutulmaz kılabilirdim. Gayet samimi bir şekilde kendisini kasmadan konuşması için, Ben efendiniz değilim rahat olun adım Kıvanç şimdilik sadece kahve getirmenizi rica edeceğim teşekkürler diyerek siparişimi verdim. Şaşırmıştı ama mutluda oldu gülümseyerek “hemen getiriyorum” deyip hızlıca ayrıldı masadan.

Selçuk bey her zaman hayata ve insanlara karşı anlayışlı birisiydi. Tam bir entellektüel, sosyal etki alanı kuvvetli bir sanatçıydı. Bütün bunlarla beraber inanılmayacak bir mütevaziliğide tanıdğım ilk günden bu yana üzerinde barındırabiliyordu. Böyle bir insanın neden böylesi mekanlardan haz aldığınıda anlayamamak sanırım kendisinin gizemli yanlarıydı. Onun hakkında düşünürken birden omzumda bir el hissettim. “Evet sevgili asistan Kıvanç nasılsın bakalım” diyerek tebessüm dolu ses ve omzumu okşaması ile merhaba dedi bana.

Uzun bir süreden sonra kendisini görmek beni çok mutlu etti. Hemen masadan kalkıp hoşgeldiniz dedim ve sandalyesini çekerek buyrun deyip masaya oturmasını sağladım. Beni ben yapan, önemli deneyimleri yaşamamı sağlayan Selçuk Bey’ i yeniden karşımda görmek ve seneler öncesinde ki samimiyetinin aynı olduğunu anlamak huzurla ve  mutlulukla dolmamı sağladı. Tiyatrodan, Büyüttüğü oyunculuk atölyesinden, son yaptığı işlerden, yeni kurduğu bir cast ajansının kısa sürede ulaştığı başarıdan bahsetti uzun uzun. Tüm sohbeti süresince mütevaziliğinin aynı kıvamda olması onu dinlemek konusunda beni motive ediyordu.

Selçuk Bey bana hala kızgındı. Oyunculuk anlamında sahnede olması gereken bir adamın başka işler peşinde koşarak kendisini gerçek tiyatro severlerden mahrum etmesi konusunda düşünceleri hala aynıydı. Evet, sıra bana gelmişti ve şimdi nereden nasıl başlamam gerektiği ile ilgili yüzlerce ya da binlerce kez kurguladığım konuya girmem gerekiyordu. Öncelikle çalıştığım şirketi, şirkette ki sorumluluklarımı ve bunların getirdiği sorunlar ve stres ile ilgili düşüncelerimi paylaştım. Öneri ve tavsiyelerde bulundu ve “Bulunduğun yerde mutsuzsan o yerden ayrılmak için kendini ikna etmelisin. Stres insanın ömrünü, sağlığını ve geleceğini sinsi bir canavar gibi kuşatır ve benim yaşlarıma geldiğinde “Keşke”lerle başlayan, rahat olman gereken zamanları yine stresin kuşatması altına alarak mutsuz bir adam olarak ölürsün”

Cümlesi bittiğinde ölme hissine ilişkin korkuyu ilk tanı aldığım anda nasıl yakınımda düşündüğümü hissettim. Selçuk Bey dediğim gibi insanlar konusunda uzmandı. Bu kısa süren yüz halimden hemen anladı ve “ Sende bir şey var, sadece iş sorunu değil Kıvanç bu. Geldiğimden beri düşüncelisin ve süt dökmüş kedi gibi kıvranıyorsun paylaşmak istediğin nedir bilmiyorum ama benimle paylaştığın her şey seni sevdiğim için önemlidir, benim içinde önemli olan herhangi bir şeyi paylaşmak konusunda bencilimdir” diyerek gülümsedi ve bekliyorum dedi…

Kısa bir sessizlikten sonra… Selçuk Bey ben aslında yaşadığım sektörü değiştirerek tekrar tiyatro ve oyunculuk sektörü ile çalışmak istiyorum sizinle de konuşarak bu konuda yardım istemeyi düşündüm dedim. “ Her zaman sana referans olur ve her konuda desteklerim Kıvanç, bunu yardım olarak düşünme sadece sen gelişmeyi hak edecek bir yeteneksin” dedi. Teşekkür ettim tüm düşünleri için ve benim hakkımda önemli bir durum ile de bilgi vermek istediğimi ve bu bilginin benim hakkımda ki düşüncelerinin değişip değişmeyeceği konusunda tedirgin olduğumu söyledim. “ Bekliyorum Kıvanç, beni tanıdığını biliyorum ve bu kadar önemli bir şeyse bunu paylaşabilecek kadar inanmış olduğun için buradayız ikimizde ama rahat hissetmiyorsan bir sonraki görüşmemizde de devam edebiliriz kendini zorunda hissetme” dedi. Selçuk Bey ben HIV pozitif olduğumu öğrendim dedikten sonra uzun bir sessizlik oldu. O sessiz geçen sürede neler düşündüğünü bilmeyi çok isterdim ama sormadım.  Her zaman ki gibi dürüst davrandı ve “Kıvanç’çığım AIDS konusunda çok fazla bilgim yok. Onun için ne demem gerektiği konusunda senin yardımına ihtiyacım var. Bu bir hastalık ve bu hastalık ile yaşayan bir kişi ile daha önce tanışmadım, sadece gazete dergi gibi medya organlarında rastladığım ve dürüst olmak gerekirse de araştırmak istemediğim bir konuydu bu. “ Üzgündü ve cümlelerini nasıl toparlayacağı konusunda ilk kez zorlanan bir Selçuk Bey görüyordum karşımda. Hemen konuşmaya devam ettim. Nasıl bulaşabileceğini, virüsün baskılanması için bir tedavinin olduğunu, normal yaşam süresi ne ise onu yaşayabildiğimizi, kronik bir hastalık olduğunu anlattım. Ben anlatırken sorular sorarak gerçekten öğrenmek istediğini hissettiriyordu bana. Uzunca bir süre HIV/AIDS hakkında konuştuk. Ben anlattıkça o şaşırıyor ve ben ilk defa Selçuk Bey’ e bir şeyler öğretebilmek konusunda kendimi yetkin hissediyordum. İnanılmaz bir mutluluk haliydi anlatamam. O kadar hafiflemiş hissediyordum ki kendimi bu duyguyu asla tarif edemeyeceğim sanırım.

İlkler hep başka olurmuş ya. Gerçi bunu aşk için söylerler ama J Selçuk bey ile neredeyse 23:00’a kadar birlikteydik. Bana teşekkür etti. İnsanoğlunun yaşadığı sürece öğreneceklerinin hiç tükenmeyeceğini ve bugün kendisi ile paylaştığım konunun nedenli önemli olduğunu anlatan sayısız iltifatla dolu cümlelerden bahsetmeyeceğim. Sadece “ Seni senin sahip olduğun tüm özelliklerle ve tüm yaşama dair biriktirdiklerinde kabul etmeyen insanlar zaten senin için önemli olmamalılar Kıvanç. Her zaman her konuda yanındayım bu seninle ilgili hiçbir düşüncemi değiştirmeyecek. Keşke ilk zamanlar zor anlarında paylaşsaydın daha çok destek olduğumu hissetmek isterdim ama demek ki doğru zaman buymuş” dedi. İş ile ilgili beni Pazartesi arayarak bilgilendireceğini söyledi. Hesabımızı ödedik. Masadan kalktık ve sıkı sıkı sarıldı bana “Her koşulda güçlü olabilmeyi öğrenmiş, hayatın olgunlaştırdığı bir öğrencimi bir arkadaş olarak görmek beni çok mutlu etti!” Bu son sözlerinden sonra tekrar sıkı sıkı sarıldık.

Evet, HIV pozitif olmayan başka birisine hayatımda önemli bir yeri olan birisine durumumu anlatmıştım. Yaşadığım huzuru ve mutluluğu tarif edebilmeyi isterdim ama bildiğim lisanlarla bu çok zor. İlk açılma durumunda beklediğim ve kurguladığım kötü bir davranış yaşamıştım. Olumlu bir deneyim di benim için. Daha sonraları paylaştığımda karşılaştığım farklı negatif tutum ve davranışlarda hep bu görüşmenin gücü ile kendimi güçlü hissettim. Selçuk Bey’ in söylediği gibi: “Seni senin sahip olduğun tüm özelliklerle ve tüm yaşama dair biriktirdiklerinde kabul etmeyen insanlar zaten senin için önemli olmamalılar” Evet benim için birisinin önemli olup olmadığını anlayabilmemi sağlayacak çok önemli bir güç elde etmiştim.

Güç Bende Artık Smile

Kıvanç Er

Gelecekte Bir Gün Gelecek…

Sanırım HIV ile yaşamak konusunda yol almak için biraz zamana yayılması gerekiyor yaşadığımız her şeyin. İlk öğrendiğimiz de ki tedirginlik, korku, meraklı bekleyiş, ya da gerçekten doğru bir bilgilendirme ve yaklaşımla karşılaştığınızda ki tarif edilemez mutluluk ve yitirilmek üzere duran öz güvenin yeniden ayağa kalma çabasının girişimleri…

Evet, sürekli ve bıkmadan usanmadan yenilediğim gibi, hayat büyütmeye devam ediyor her birimizi.

Sağlık anlamında her şey normale döndü, herhangi bir sağlık sorunu yaşamıyorum ve sürekli HIV ile ilgili düşünceler geliştirmiyorum artık. Yani olabileceği en normal duruma döndü hayatımın akışı. Eskiden olduğu gibi küçük dertlerimi zaman ayırmam gereken büyük sorunlara dönüştürmüyorum artık. Beni mutlu  edebilecek her şeyi yapabilecek zaman yaratmakta zorlanıyorum. Çünkü gerçekten yoğun bir sektörde harcıyorum zamanımın büyük kısmını. Yani hayatımın neredeyse % 50 si iş yerinde geçiyor. Bu sorunu çözmek ile ilgili girişimlere başladım nihayet. Kararımı verdim sektör değiştirecektim. Fakat bu kararımı kesin ve net bir şekilde çözmem gerekliydi. Eskiden olsa Sosyal Güvence olmadan çalışmakta ne var diye düşünürdüm ama artık HIV ile yaşayan bir birey olarak Sosyal Güvenceden yoksun kalmamalıydım. Gerçi en kötü noktada Genel Sağlık Sigortası gibi bir şansımda olabilir ama yinede ben işimi sağlama alarak hareket etmek istedim.

Bu zamana kadar çalıştığım sektörün bana kazandırdığı en önemli şeyin sabırlı olabilmekti. Yani düşünün bütün olumsuzluklar ve çaresizlikler içinde sabır edebilmeyi başara bilmek üstün bir yetenek oluyor. Sabır gerektiren konu iş değil de kendi özel hayatınız olduğunda ne yazık ki aynı sabrı gösteremiyorsunuz ama buda öğrenilebilir bir şey bakınız ben HIV ile yaşamaya başladığım ilk anlarda ki sabır eşiğim gittikçe güçlendi. Mesela artık HIV pozitif olmamdan dolayı ayrımcı bir tutum sergileyen doktor ya da sağlık personeli beni etkilemiyor. Sadece onlar adına garip bir hüzün duyuyorum.

Yani mesleği Hekimlik olan, Tıp eğitimi almış birisinin herhangi bir sade vatandaştan bir adım önde olamaması onlar için ne kötü. Esas kötü olan bunun farkında bile olamamaları aslında. Neyse yine ben konudan konuya atlıyorum dostlar. Evet dediğim gibi sabretmenin bir artı olacağı sektörleri düşünmeye başladım. Daha öncesinde çalıştığım sektörleri de tekrar bir gözden geçirdim ve kararımı verdim. Yıllar öncesinde bir oyunculuk atölyesinde hatırı sayılır bir eğitmene asistanlık yapmıştım, onu aradım hayatımda bir değişiklik ihtiyacı hissettiğimi ve bana destek olmak için görüşüp görüşemeyeceğimi soracaktım… Tam da beklediğim gibi özlendiğimi bana hissettiren bir ses tonu ile cevapladı telefonumu. Uzunca bir sohbetten sonra buluşacağımız zamanı netleştirerek telefonu kapattım.

Hayatımda neden dolayı değişiklik yapmak istediğimle ilgili bir şey sormadı. Her zaman anlayışlı, olgun her konuda farkındalığı yüksek bir sanatçıydı. O an karar verdim. İlk kez sosyal yaşamımda bir süre zaman geçirdiğim ve tanıdığımı düşündüğüm birisine HIV pozitif olduğumu anlatacaktım…

Garip hissettim; Biraz heyecan, biraz tedirginlik ile örülmüş isimlendiremediğim bir çok duygunun bileşiminden oluşan bir duygu haline girdim ve düşünmeye başladım… Nerden nasıl başlarsam kendimi iyi ifade edebilirim diye notlar almaya başladım. İlk önce öğrendiğim gün, sonra yaşadıklarım, hastanedeki zor anlarım… Sohbetin nasıl ilerleyeceği ile ilgili sayısız senaryo ürettim… Kalkıp gidecek, sandalyesini biraz geri çekecek, ya da müsaade isteyip önemli bir toplantıyı unuttuğunu söyleyerek kibarca kaçacak… Nedense hep kötü senaryolar geliyordu aklıma… Ama bir yandan da en kötüsünü düşünmek her şeye hazırlıklı olacak bir gücü sağlıyor size…

Gelecekte bir gün gelecek görelim bakalım birisine HIV pozitifim dediğimde neler yaşatacak gelecek olan gün bana.

Kıvanç Er

Karne Heyecanı

Sevgili dostlar,

Öncelikle uzun zamandan beri yazamadığım için çok özür dilerim. Bu aralar biraz yoğun bir dönemden geçiyorum. Merak etmeyin, güzel şeyler oluyor hayatımda. Biliyorsunuz öğrenciler kısa bir süre önce karne aldılar. Onların bu mutlu gününde ben de size benzer bir hikayemi anlatmak istedim. Umarım beğenirsiniz,

Zaman daha da bir hızlı geçmeye başlıyor HIV ile yaşadığımı öğrendiğimden bu yana… Evet, 3 ay geçti. 3 Ayda bir rutin kontrollerimin yapılması gereken gün geldi. Allahtan geçen aydan bu ay için hazırlamıştım izinlerimi. Rahat rahat kontrollerime gittim bugün.

Hastaneye gitmek için küçük pembe yalanlar söylemek beni yoruyor. Şimdilik, “HIV pozitifim ben, 3 ay da bir gidip ölçümlerimi yaptırmam lazım onun için yarın hastaneye gideceğim” diyebilecek bir ortamım ya da bunu anlayışla karşılayıp HIV hakkında bilgili olan bir iş çevrem yok. İşin aslı bende başıma gelmeden bilmiyordum ki HIV/AIDS hakkında ki gerçekleri. Yaşayarak öğrenmek sanırım en güvendiğim ve başarılı olduğum öğrenme yöntemi : )))

Her üç ay da bir, bir takım değeler ve oranlarla ilgili sonuçların olduğu kağıtların bana karne heyecanı yaşattığını hissettim bugün ilk kez.

CD4’lerim yani vücudumu enfeksiyonlara, virüslere ve mikroplara karşı koruyan savunma görevlilerim beni güzel bir şekilde selamladılar. İlk testimde 580 olan hücreler 620’ye yükselmiş. Bu beni çok mutlu etti. Hatta derneğe gidene kadar belki de bunlar sürekli yükselecek ve ben HIV’ i ilk kez ilaç tedavisi olmadan alt eden adam olarak tarihe geçecektim diye hayaller senaryolar kurarak, bindiğim otobüslere, metroya anlamsız tebessümler saçarak kendimi eğlendirdim. Viral  yük yani vücudumda kendisini kopyalan virüsün sayısı da 70.000 kopyaya gerilemiş.  Bunları düşüne düşüne derneğin Tıbbi Danışmanlık veren doktoruyla randevuma yetiştim nihayet.

Sonuçlarımın çok iyi olduğunu  söyledi. Ama benim kurduğum hayallerin çok ta gerçekçi olamayacağını da bir güzel anlattı. CD4 ölçümleri her ölçümde % 20 ya 30 oynayabilirmiş. RNA yani viral yükte düşüşler ve çıkışlar olabilirmiş yani karnem bir mucizeyi bildirmiyor bana. Mesela gün içinde farklı saatlerde ölçümler versem onlarda bile değişik Cd4 sonuçlarım olabilirmiş. Ne oynak şeymiş bunlar ya. Neyse sonuçlar gayet iyiymiş, hastanede kendi doktorumla da paylaşmamı istedi sonuçlarımı. Yani ben onunla paylaşırım paylaşmasına da o benimle sizin gibi açıklama yaparak sonuçları değerlendirmez dedim. Geçen konuşmamız da söylediği şeyi tekrar etti. “Tedavi aldığın kurum ya da hekim den memnun değilsen bunu değiştirebilirsin ama bu değişimi yapmadan kendisine neden tedavini başka bir yere aldığını anlat ki eksiklik ya da hatasını fark edip sende sonraki arkadaşların aynı sorunu yaşamasın” dedi. Çok haklıydı… Benden öncekiler sayesinde şu an böyle bir dernek var ve ben burada kendimi iyi hissedebiliyorum.  Kendi kendime sürekli dernek için bir şeyler yapmak istiyorum  diyorum ama zamanım yok bundan yakınıyorum. Dilek hanım’ın söylediği çok doğru benden sonrakilerin yürüyeceği yolu taştan, çakıldan arındırmak daha yürünebilir bir hale getirmek için illaki dernekte olmam gerekmiyor.

Karnesini alan, dönem ödevinin konusuna karar vermiş iyi bir öğrenci gibi, başım dik, göğüslerim dışarıda ve dimdik yürüyerek evime gidiyorum.  Bu arada diyetisyenin söylediği şeyler konusunda zorlanıyorum.  Onun için başlamadım ileri bir tarihe ertelendi düzenli beslenme girişimim…

Kıvanç Er

Gülümsemeyi Devralmak…

Bir kaç zamandır bütün boş zamanlarımı geçirdiğim tek yer dernek. Pazartesi günü diyetisyen ile görüştüm.

Salı Psikolog ile Çarşamba derneğin enfeksiyon doktoru ile.  Açıkçası diyetisyen ile görüştükten sonra şaşırdım. Sadece HIV pozitif olup olmamakla alakalı olmadan dengeli bir beslenmenin nasıl olması gerektiği konusunda duyduklarım hala beni düşündürüyor Çünkü çevreme bakıyorum da hiç bir tanıdığım dengeli beslenmiyormuş oysa. Gün içinde alınması gereken vitamin, mineral ve kalorinin yeterli olması için yenilmesi gerekenler, içilmesi gerekenler…

Yani aslında ben ve çevremde tanıdığım bir çok insan hiç beslenmiyormuş… Aslında dengeli beslenmekte bir sanatmış hakikaten bakalım becerebilecek miyim. Ama ben sabah uyandığımda mis gibi kokan nescafemin yanında içime çektiğim sigaradan nasıl ayrılırım ki…

Deneyeceğiz… 

Göreceğiz…

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir ya bir deneyelim bakalım.

Psikolog ile görüşmek ne önemli bir olaymış yahu… Kendimde neden bunu yapıyorum diye düşündüğüm bir çok davranışın, kökeninin aslında geçmişte yaşadığım ve psikoloğun bana açtığı yolla ilerleyerek ulaştığım o minicik ayrıntıların nasılda bugünlerime uzanan sonuçları varmış meğer. Mesela neden kırmızı rengi çok sevdiğim halde yeşil renk beni rahatsız ediyormuş bunu bile fark etmemi sağladı. Yani size o kadar diyim ister sorununuz olsun ister olmasın, ya da sorun olarak görmediğiniz ama sizi rahatsız eden  canınızı sıkan her şeyin bir nedeni var. Çok sevdiğimiz kıyafetlerimizi temiz olsun diye yıkıyoruz, arabamız temiz görünsün diye yıkatmaya götürüyoruz, evimizi temiz tutmaya çalışıyoruz ama bütün bunları yaparken ruhumuzu temizlemeyi neden düşünemiyoruz acaba. Psikoloğa gitmek için büyük sorunların olması gerekmiyormuş. Arada ruhumuzu da yaşarken biriktirdiği sıkıntılardan yüklerden artırmak gerekiyor. Kıyafet, araba sahip olduğum birçok şeye gösterdiğim özeni nasıl kendime göstermemişim bunca zaman  cidden anlayamadım.  Görüşme odasından çıktığımda kuş gibiydim ve buna ihtiyacım olduğunu eğer HIV ile yaşamasaydım sanırım anlayamayacaktım. Dönem dönem bunu tekrarlamak ve ruhuma cila atmak aslında kendim için yapacağım en önemli şey gibi geldi bana. Tavsiyem şudur HIV pozitif olun olmayın, büyük ya da küçük sorununuz olsun olmasın, hayatınızda her zaman mutlu olsanız da olmasanızda ruhunuza dokunun derim. Çünkü bu sahip olduğumuz evden, arabadan, kıyafetten ve sahip olduğumuz her şeyden daha değerli ve emin olun ilgiyi hak ediyor. Ruhunuza dokunun arkadaşlar, onu ihmal etmeyin derim.

Evet gelelim enfeksiyon doktoru ile görüşmeme. Hastanede tedavimi takip eden hekime sormak istediğim ya da sorduysam da aldığım cevapların yeterli olmadığını hissettiğim ne kadar çok soru birikmiştir varın tahmin edin…

Bu kadar yüklü bir merakla odaya girip selam verip elini sıkıp direk konuşmaya başladım. Hiç kesmesi sözümü yüzünde ki tebessümle beni izliyor izlerken de bir yandan söylediklerimle ilgili küçük notlar alıyordu. Bir süre sonra fark ettim ve “kusura bakmayın böyle durmadan konuşuyorum” dedim ve sözü kendisine bıraktım. O kadar hızlı ve heyecanla anlattığım hiç bir noktayı atlamadan hepsine cevap verdi. Hangi hastanede çalıştığını ve “Sizin takibinizde olmak için ne yapmam gerekir?” dedim. Küçük bir tebessüm ile yanıt verdi. “ Kıvanç’çığım öncelikle dernekte tedavi vermiyoruz sadece tıbbi danışmanlık veriyoruz ama hastanede ki doktoruna sormak istediğin her şeyi sorabilmelisin ve cevap beklediğini belirtmelisin. Çünkü kronik sağlık durumlarında hasta hekim ilişkisi hayat boyu devam edecek bir durum olduğundan önemlidir. Ülkemizde ne yazık ki bir hekime düşen hasta sayısı fazla ve HIV yurt dışında olduğu gibi özel bir klinikte takip edilmiyor. Yani doktorun senin dışında bir çok enfeksiyon hastalığına sahip kişileri de takip ediyor o nedenle kısıtlı sürede bu bilgileri alman zor olabilir ama bunları talep etmeyi ihmal etmemelisin, tüm taleplerine rağmen sonuç alamıyorsan tedavi aldığın hekimi ya da hastaneyi değiştirebilirsin çünkü hasta haklarımızda kişinin tedavi alacağı hekimi seçme hakkı vardır. Biraz da kendini geliştirirsen HIV konusunda tedavinde hekime destek olarak onu yönlendirebilir ve az zamana daha çok paylaşım sığdırabilirsin. Şimdi istersen test sonuçlarının anlamları neler, hangi değerler ne anlama geliyor bir bakalım” diyerek o güne kadar yaptırdığım testlerimi aldı. Beni dinlerken suratında ki gülümsemeyi ben devraldım sanki…

Aynı tebessümle doktoru dinlemeye devam ettim.

Derneğin kapısını her çaldığımda içeri girerken var olan eksikliklerim her seferinde tamamlanarak beni büyütmeye devam ediyor. Yeni Kıvanç uzun zamandır dışarı çıkmadı yeni Kıvancı bir dolaştırmak lazım değil mi dostlar. Şöyle bir Galata’ya uzanıp kendisine güzel bir yemek ısmarlayayım dedim…

Kıvanç Er

Hayat Yeni Başlıyor…

Hayat ne alıyorsa o kadarını geri veriyor sanırım bugün bunu öğrendim. Elimden hayatımın, sağlığımın geleceğimin alındığını söyleyen hayat bugün bana şaka yaptığını fısıldadı usulca…

Bu yaşıma kadar büyüklerimden duyduğum, sıkıntılı zamanlarımda dostlarımın teselli cümlesi olarak kullanılan ve neredeyse tüm insanların diline pelesenk olmuş “Hayat devam etikçe her zaman umut vardır” cümlesinin uygulamalı olarak ne kadar ama ne kadar haklı ve doğru olduğunu öğrendim.

Yaşanılan her neyse, her zaman değiştirilecek bir bakış açısı, gidilecek bir yol, omzunu omzuna yaslayacak yeni yol arkadaşları bulmanın ve çalınacak bir kapıyı bulmanın mucize, serap ya da halisilasyon olmadığını gördüm. Aldığım nefes kadar, taşıdığım beden kadar ve ben kadar varmış aslında her zaman bir umut. Bunu görmek güzel, doğum günüm gelmeden yeni bir yaş olgunluğu kazanmış olmakta sanırım adım atabilmiş olduğum için hayatın bana verdiği bir bonus…

Derneği tekrar arayarak adreslerini aldım ve işimi de ona göre ayarlayarak erken çıkıp harikalar diyarına geçmemi sağlayacak kapıyı çaldığım o gün sanırım hayatın benimle olan şakalaşmasın son bulduğu andır. Hayat devam ettikçe hayatın tüm şakalarını, sunduğu dertleri, kederleri ve mutlulukları sanırım artık onu gerçekten anlayarak yaşayacağım için hayatın son şakasıdır diyorum. Biliyorum ki hayat ben yaşadığım sürece kendi gibi davranmaya devam edecek ama ben onu anlarken daha  doğru anlayabileceğim bunu biliyorum…

Dernekte o gün tanıştığım iki arkadaşla sanki senelerdir tanışıyormuşuz samimiyetinde geçirdiğim 2 saatin sonu beni başkalaştırdı. Sarıldığım sıcak kucakların, gördüğüm ılık ve içimi ısıtan bakışların ve memnun oldum diye sıktığım ellerin, sahiplenici korumacı ve kollayıcı güven dolu sağlamlıkları o kapıdan yeni bir Kıvanç olarak çıkmamı sağladı.

HIV ile yaşamaya başladığımızda sanırım hayata bakışımız başkalaşıyor… Sürekli gittiğim, dolaştığım yerleri daha farklı görüyorum, Atlas pasajında ne çok keşfetmediğim mağaza varmış mesela ya da istiklalde sürekli önünden geçtiğim Fransız konsolosluğunun bahçesinde can bulan ağaçların yeşilini kafamı kaldırım bugün fark ettim. Sürekli bir aşağı bir yukarı gidip gelen insanların bir ritimle yürüdüklerini bugün keşfettim.  Karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışıkta ”Lütfen Bekleyiniz… Lütfen Bekleyiniz” yeşil yandığında  “Şimdi Karşıdan Geçebilirsiniz” diye sürekli Anons yapan trafik ışıklarının manasız olduğunu düşünürken daha önceleri görmediğim görme engelli insanların o anonslar sayesinde karşıya geçerken güven içinde yürüdüklerini anlayabildim. HIV pozitiftim ve bununda bir anlamı vardı.

Kıvanç Er

Bir Dost Eli…

“Evet hastayım kanımda bir virüs var. Bunu anlatamıyor olmak, bununla ilgili insanların desteğini alamıyor olmak ve bunu yalnız yaşamaya çalışmak nasıl zor bir bilseniz diye anlatmaya başlamak istiyorum. Ama boğazım düğümleniyor, susuyorum.”

Zamanı geriye sarmak, yaşadıklarımı yaşanmamış hale getirmek son günlerde tek istediğim şey…

Her şey yolunda giderken; işimle ilgili, hayatımda bulunduğum noktayla ilgili, ailemle ilgili kısacası şimdiki beni ben yapan her şey yoluna girmiş ve hayatta ulaşmak istediğim hedeflere yürürken yine bir yol ayrımı çıkardı karşıma hayat…

Sürekli yapabilirim, bununla başa çıkabilirim diye kendimi toparlamaya çalışıyorum. Bugüne kadar aldığım kararların ya da sonuca ulaştıramadığım kararsızlıklarımın hesaplarını yapıyorum. Mutlu bir hayat, başarılı bir iş yaşamı ve sosyal çevreye sahip olan birisinin bir anda darmadağın olabilmesi ne kadar da kolaymış oysaki.

Yarın, sonraki gün, gelecek hafta, gelecek ay, sonraki yıl… Hiç bir önemi yokmuş gibi geliyor artık hayata dair beklentilerimin ve hayattan istediklerimin. Her gün bir önceki günden daha cesur kalkabilmeyi umut ediyorum yataktan. Bazen başarıyorum da… Ama uyurken depoladığım cesaret ve güç rezervi günün yarısına varmadan tükeniyor. Uzun bir yola çıkmışım arabamın deposu tamamen dolu diye güvenle sürerken aracımı birden benzin göstergesinin sıfıra inmesi hissi…

HIV pozitif olduğumu öğrendiğim günden bu güne kadar hayata bakışım, insanlara davranışım ve kendimle olan iletişimim o kadar değişti ki… İş yerinde çok sıradan sohbetler, son derece basit konular birden AIDS’e bağlanıyor beynimde.

Kimseyle paylaşmadığım bu durumun anlaşılacakmış hissi, sonrasında başlayan düzensiz nefes alışlarım, boynumdan başlayım kulaklarıma kadar uzanan kızarıklık ve kulaklarımın alev alev yanıyormuş hissi çok rahatsız ediyor beni. Haliyle insanlar “İyi misin Kıvanç, hayırdır birşey mi oldu” diye soruyorlar, onlar sordukça ben daha bir tedirgin oluyorum. Yok bir şey grip olacağım gibi sanırım diyip geçiştiriyorum bu yorumları. Ama aslında o kadar çok şey var ki anlatmak istediğim… Evet hastayım kanımda bir virüs var. Bunu anlatamıyor olmak, bununla ilgili insanların desteğini alamıyor olmak ve bunu yalnız yaşamaya çalışmak nasıl zor bir bilseniz diye anlatmaya başlamak istiyorum. Ama boğazım düğümleniyor, susuyorum.

Bunları yaşayan tek kişinin ben olmadığını biliyorum, ama yinede bununla yüzleşecek kuvveti bulamıyorum nedense… Derneğin sitesini inceliyorum günlerdir ama tekrar aramak istemiyorum. Bir çok kişinin hikayeleri, yaşadıkları var, hemen hemen benimkilerle aynı hepsi.

Çaresizliklerini, korkularını, endişelerini, sevdikleri ile ilgili düşüncelerini, Hayata bakışlarını anlatmışlar uzun uzun ve sonra bunlarla nasıl başa çıktıklarını yazmışlar. Bir çoğunu okurken gözlerim doluyor, üzülüyorum sanki ben değilim de sadece onlar bunu yaşıyormuş gibi düşünürken buluyorum kendimi. Başkalarının acılarını kendi acılarım kapansın diye tekrar tekrar okumaktan sıkılmıyorum nedense…

Sürekli değişen ruh halimi bir şekilde kontrol altına almam lazım…. Telefonu alıyorum elime numarayı çeviriyorum… Nefes alışlarım değişti yine ufff… Çalıyor…

– Pozitif Yaşam Derneği, Alllooo pozitif yaşam derneği ???

Derin derin nefes alıyorum… Bu sırada ne diyeceğim nerden başlayacağım bunları düşünüyorum…

– Sesimi duyabiliyor musunuz ? Alooo Nasıl yardımcı olabilirim size?

-Be be bennn derneğe gelmek istiyorum…

– HIV pozitif misiniz ya da HIV pozitif yakınım ısınız acaba ?

Telefonu kapatıyorum…

Sürekli beynimde düşünüp duruyorum ama kendim bile hiç sesli olarak duymadığım bir cevabı söyleyemeyeceğimi fark ediyorum. Telefonun başında HIV pozitifim, HIV pozitifim, HIV pozitifim diye tekrar ediyorum hatırlayamadığım kadar bir yandan tekrar ederken bir yandan numarayı yeniden çeviriyorum…

-Pozitif Yaşam Derneği…

– HIV pozitifim, HIV pozitifim…

-Merhaba ben Gürsel, Biraz öncede sizinle konuşmaya çalıştık ama sanırım hat kesildi…

– Evet ben yani aslında hat kesil…

– Anlıyorum… Lütfen sakin olun… Öncelikle şu an rahat konuşabileceğiniz bir yerde misiniz?

– Evet

-HIV pozitifim dediniz, acaba bir test sonucunda mı yoksa sadece belirtiler olduğunu düşündüğünüz için mi pozitif olduğunuzu söylüyorsunuz?

– Test yapıldı… Sonrasında iki kez daha kan aldılar. Onların sonucu da pozitif geldi. Sonra Okmeydanı SSK hastanesi’ ne gönderdiler beni. Orada AIDS olduğumu öğrendim. Bir takım testler yapacağız dediler, kan verdim sonuçlarımı aldım… Ne yapacağımı bilmiyorum, uzun süredir internet sitenizi takip ediyorum ama arama gücünü ancak bulabildim…

-Sizi gayet iyi anlıyorum, henüz yeni öğrendiğiniz için kaygılarınızı, endişelerinizi biliyorum size kısaca bir bilgi vermek isterim HIV/AIDS ile ilgili. HIV ve AIDS aynı şeyler değil aslında. HIV vücudun bağışıklık sitemine zarar veren bir virüs. Gerekli kontroller ve ilaçlar kullanmadığımız da AIDS dediğimiz evre başlar. Yani vücudun bağışıklık sistemi tamamen çöktüğünde bir çok enfeksiyona karşı vücudumuzun açık olduğu ana AIDS diyoruz. Günümüzde ki mevcut tedavilerle HIV in kendisini kopyalaması durduruluyor ve AIDS dediğimiz evreyi hiç birimiz yaşamıyoruz.

– Evet ama doktor bana AIDS’ siniz dedi… Ne kadar yaşayabileceğim ya da nasıl yaşayabileceğim aylardır bu soru beni kemiriyor, kendimi sürekli kötü hissettiriyor

-Şu an gerçekten neler hissettiğinizi anlayabiliyorum… Ben de 5 sene önce sizinle aynı durumda ve aynı düşüncelerle boğuşmuştum. Dilerseniz yüz yüze konuşalım. Derneğimize gelme şansınız varsa…

– Siz yani siz demi HIV pozitif misiniz ?

-Evet, 5 yıldır HIV ile yaşıyorum. Bu şeker, tansiyon gibi kronik bir rahatsızlık ve siz söylemediğiniz sürece kimse bunu öğrenemez, sizin izniniz olmadan 3. Bir kişiyle bile paylaşılması kanunen suçtur. Sadece hitap etmek için isminizi rica edebilir miyim ?

– Kıvanç ben.

-Kıvanç bey dediğim gibi durumunuzu yeni öğrendiğiniz için bu ruh halinde olmanız normal, onun için kendinizi kötü hissetmeyin. Derneğimize gelirseniz yüz yüze konuşuruz ve uygun olduğunuz bir zaman psikologumuz eşliğinde bu süreci daha kontrollü atlatabilirsiniz. Buradan alacağınız tüm hizmetler mahremiyetiniz gözetilerek gizlilikle verilecektir. Eğer şimdi gelmek istemiyorsanız istediğiniz zaman beni arayabilirsiniz. Ya da mail atabilirsiniz.

– Ben vardiyalı çalışıyorum. İlk izinli olduğum gün gelmek istiyorum. Bu arada gerçekten sizinle konuşmak beni rahatlattı. Tamam, kaydediyorum numaranızı. ….@pozitifyasam.org tamam. Mailinizde kaydettim. Şey şimdilik numara vermesem gelmeden ararım sizi…

-Tabiî ki numaranızı vermek zorunda da değilsiniz ama bir kaç gün sizden ses çıkmazsa aramak isterim nasılsınız diye onun için istemiştim… Peki Kıvanç Bey telefonunuzu bekleyeceğim.

– Çok ama çok teşekkür ederim… İlk fırsatta sizi arayıp ziyaret edeceğim. Çok sağ olun.

O kadar sıcak o kadar mutlu ve umutlu bir sesti karşımda ki… Bana kendimi güvende hissettirdi. Telefonunu ve mailini kaydettiğim kağıt ıslanmıştı.. Ellerim heyecandan terledi yine…Keşke daha önce arasaydım bu kadar beklemeseydim… Haftanın çalışma programını öğrenip hemen arayıp gitmeliyim Gürsel’le tanışmaya…

Ve her şeyin aslında bitmeye başladığını düşündüğüm bir noktada aslında mutlu bir hayatın yeni başladığını bana gösterecek olan bir dost eli çıkıyor karşıma. Sanırım şanslıyım, hem de çok…

Kıvanç Er

Pozitif Yaşam Derneği İle Tanışmak…

13 Ocak 2006

Elimde bir kağıt…

Ve kağıt üzerinde anlamadığım bir dilde yazılmış bir yazı var.

Kantitafif HIV Rna 110.000 Kopya

CD4 % 24

CD4 Mutlak Değer  580

Lenfosit 2330

Bütün bu değerler benim hakkımda ve ben bunlardan hiçbir şey anlamıyorum. Bilmediğim bir dersten aldığım manasız not sonuçlarına bakar gibi bir kaç gün baktım elimdeki kağıtlara. Bunların yanında onlarca değer olan sonradan öğreneceğim biyokimya testleri de manasız sayılar, kodlanmış bir sürü harfin karşısında referans aralığında olan değerler, olmayan değerler…

Var da var yani anlayacağınız…

Bilmediğim bir dilde, bilmediğim bir hikaye tutuşturulmuş elime ve anlamam bekleniyor…

Bir bulmacanın içinde kaybolmadan çözüme giden bir yol bulmam gerek.

Kafamda birçok soru ve danışmak istediğim birçok konu varken tıbbın bana verdiği tek şey bu kağıt parçaları. Ve ben hiçbir şey anlamıyorum…

Doktorun yarım ağız söylediği sözler geliyor aklıma…

“Bir dernek var, pozitif yaşam mı yaşamak mı öyle bir şey… Senin gibiler için!”

Benim gibiler için… Yani direkt bir tarafa daha itiştiriliyorum anlayacağınız üzere…

Benim gibi olanlar benim gibi olmayanlar arasında aynı hayatı oksijeni soluduğumuz, aynı hayat koşuşturmacasın da bir o yana bir bu yana koşarak yaşadığımız hayatta, hemencecik bir tarafa daha dahil oluyorum…

Farklılıklar neden bu kadar kesin ve net çizgilerle ayrıştırılır anlayamıyorum. Benim gibiler ve diğerleri gibiler…

Ötekileştirme ve farklı görme sistemi hemen çalışmaya başlıyor. İşin acı olan yanı ise bunları bir doktorun ağzından duymak: “Senin gibiler…”

Google’a girip “Bir bakalım neyin nesi bu anlatmaya çalıştığı dernek” diyorum kendi kendime…

Bir kaç denemede pozitif yaşamın sırları, içinizde ki gücü keşfedin, sır nedir gibi o an benim aradığım konu ile alakası olup olmayan ve o an için manasız bir kaç siteye giriyorum…

Sonra arama motorunun başına büyük harflerle AIDS yazıp sonra pozitif yasamak yazarak yeniden deniyorum Google efendiyi…

Bir sayfaya ulaşıyorum:

“Aslında bizim hikayemiz 80’li yıllarda elimize HIV+ kağıdı tutuşturulduğu zaman başladı.

( Benim elime 2006 da tutuşturulan kağıdı 16 yıl evvelinden birileri daha almış, hem de aynı dili konuştuğum aynı ülkede yaşadığım insanlar…Heyecanla devam ediyorum okumaya…)

Yalnızdık, bilgisizdik, şaşkındık ve  çaresizdik.                  

Ne yapacağımızı bilmiyorduk.
Kimimiz terk edildik,
Kimimiz kovulduk,
Kimimiz reddedildik,
Kimimiz de öldük,
Biz geride kalanlar el ele verdik, çok güçlü bir halka oluşturduk ve bu halkaya Pozitif Yaşam Derneği (PYD) adını verdik.

Oysa biliyor musunuz, hep beraber aynı dünyayı paylaşıyoruz.

Belki senin annen, baban
Senin oğlun belki kızın
Avukatın, doktorun
Belki komşun, arkadaşın ya da seninle
Ve bizi tanımaktan korktuğunuz için HIV+ olduğumuzu açıklayamıyoruz ve sırf bu yüzden bir çoğumuz…

Ailemizi kaybediyoruz
Sevgilimizi kaybediyoruz
İşimizi kaybediyoruz
Güvenimizi kaybediyoruz
Hatta tedavi olma imkanımızı kaybediyoruz

Derneğimiz HIV/AIDS ile yaşayanların geciken haklarını savunmak, dayanışma sağlamak ve toplumdaki ön yargıları yıkmak amacı ile internette “HIV pozitif“ isimli mail grubunda bir araya gelen duyarlı kişilerin attıkları adımlarla Haziran 2005’de doğdu.

HIV pozitif olsak da olmasak da biz pozitifiz, hem de çok pozitifiz ”

Hemen telefona sarılıp verilen numaraları arıyorum… Bir telesekreter kaydı çıkıyor karşıma…”Merhaba Pozitif Destek Hattı şu an mesai saatleri dışında olduğumuzdan lütfen mesaj bırakın” Dıııttttt… Sadece derin derin nefes alışlarım düşüyor telesekreter kaydına… Ancak Telefonu kapadıktan sonra saati fark ediyorum.

Saat 03.40…

Duyduğum sesin tınısı, yumuşaklığı ve samimiyetini düşünerek uyuklamışım… 06:30’a kurduğum alarmla uyandım. Servisi kaçırmamak için apar topar hazırlanıp çıkmam lazım…

Kıvanç Er

Sıradaki?

10 Ocak 2006

Önce barkot sırasına gireceğim, barkodu aldıktan sonra doktorun kapısında bekleyeceğim… Evet, bu kadar basit…

Sıra numaram yandığında içeri gireceğim ve gerisi gelecek… 

Kapının hemen üstünde LCD Ekranda sıra numarası ve yanında isimler yazıyor, 12’den 20’ye kadar.

Sadece 9 kişinin ismi var…

9 kişi sadece, 9 kişi sonra sıra bana  gelecek… 

Sonra sırası gelen içeri giriyor ve ismin içinde kırmızı kırmızı harflerle “İÇERDE” yazıyor…

Gayri ihtiyari ”İÇERDE” olmak için bekleyenlerin hepsinin yüzüne bir bir bakıyorum…

Kimin elinde minik bir kağıt, kiminin elinde kocaman içerisi bir çok dosya kağıdıyla dolmuş büyük dosyalar. Acaba hepsi benim gibi mi onun için mi buradalar?

Sormak istiyorum ama nasıl nerden ve ne şekilde sorulur bilmiyorum…

Hepsinin isimleri yazıyor…

Okuduğum her isim beni bir yerlere götürüyor…

Yavuz: ilkokul sıralarında ki arkadaşım,

Sinem: drama kursunda ki arkadaşım,

Suat: lise zamanlarında ki okulun en popüler çocuğu…

Her isimde hayatımın bir kesitinde düşünürken buluyorum kendimi…

Benim ismim hala yok ekranda.  

Geçmişi hatırmalama, geleceği düşünme arasında gidip geliyorum…

Benim numaram 38 yani 18 kişinin ismini daha göreceğim, 18 kişi daha bekleyeceğim…

İçeri giren en erken 5 dakika…

En geç 10 dakika Sonra ellerinde kağıtlar ile hızlı hızlı koşuşturmaca halinde çıkıyorlar doktorun odasından. 

10 dakika  x 18 kişi =  180 dakika yani 3 saat!!!

İş yerine gecikeceğim demem lazım.

Offffff…. Sıkılıyorum yine…

2,5 Saat sonra nihayet ismimi ekranda ve nihayet gireceğim odaya…

Sıradaki giriyor odaya,

Sonra sıradaki,

Sonra yine sıradaki,

Sıradaki….

Geçen sefer gördüğüm doktordan farklı bir doktor vardı karşımda. Sarı saçlı hafif balıketli…

Elinde kaşesi birkaç evrak imzalamak ile meşgul olan doktorun yüzüme bile bakmadan “Evet sizin şikâyetiniz nedir?” sorusuna cevap verirken sesim nasıl çıktı ve nasıl bir tonlama ile söylediysem, birden elinde ki kâğıtları, kaşeyi  bırakıp eliyle gözlüklerini burnunun anlına en yakın kısmına iterek ayağa kalktı…

Sonra sonra anlayacaktım ne ses tonum ne konuşma tarzımdan değil yaşadığım sağlık durumunu söylediğimden bu hallere girdiğini.

“Barkodu masaya bırakın” dedi hızlıca arkasında ki dolaptan bir dosya çıkardı, içinden çıkan beyaz bir doysa kâğıdına ismimi yazdı ve sormaya başladı…

“Kaç Yaşındasın?”

“Sigara kullanıyor musun?”

“Alkol var mı?”

“Neden HIV testi yaptırmak istedin?”

“Para Karşılığı yabancı kadınlarla yattın mı?”

“Homoseksüel ilişkin oldu  mu?”

Gerekli ve gereksiz olan ne kadar soru varsa bunları sıraladı ve elindeki dosya kâğıdını doldurduğu sorularla beraber kapaklı bir dosyaya koyup dolaba tekrar kapattı.

Düşünebiliyor musunuz neler hissettim…

Benim ne hissettiğim kimin umurundaydı?

Ateş düştüğü yeri yakıyordu.

Her soruda suçlayıcı bir ses tonu, sorgulayıcı bir üstten bakma, bunların yanında kurduğu ilk göz teması dışında tekrar yüzüme bakmaz tavrıyla, yaşadığım 25 senelik hayatımı sanki bir dosya kâğıdına sıkıştırmanın başarısıyla kendinden emin konuşmaya başladı:

“Bu bilgileri daha evvel almamışız sizden, dosyanızda olması lazım onun için doldurdum” dedi gergin gergin. İsmini söyledi. Bundan sonra benimle kendisinin ilgileneceğini açıkladı aynı soğuklukla… İlgi, ilgilenmek bu eylemlerinin bendeki karşılığı bu değildi ama çok çok sonra öğrenecektim bu doktor için ben ve benim gibi HIV ile yaşayanların herhangi bir rakam, değer ve sonuçtan ibaret olduğunu.”

“CD4’ler iyi,RNA da fena değil. Şimdilik dikkat et sigara alkol kullanma 3 ay sonra yine gel bu arada bir dernek var orda senin gibilerle konuşabilir tanışabilirsin ama bende yok numarası Pozitif Yaşamak mı Yaşam mı öyle bir dernek oraya git vakit bulursan ” dedi ve sonraki hasta için butona bastı, başka birisinin kırmızı “İÇERDE” yazısı isminin yanında yandı ve ben “İÇERDE” olmaktan içerlemiş olarak direk kaçtım odadan.”

CD4 Nedir? RNA dediği şey ne?

Neden CD4’ler iyide RNA fena değil?

İkisinin de iyi olması gerekmez mi? 3  ay sonra gel. Tamam, geleyim de 3 ay ne yapacağım?

Bu sorulara cevap alamadıktan sonra ne diye geldim ki buraya ya da bir daha neden gelmeliyim anlamadım…

Şu bahsettiği dernek nedir ne değildir bir bakayım bari diyerek ilk taksiye atladım işe daha fazla geç kalmamak için.

Sıradaki…

Sıradaki…

Sıradaki?

Kıvanç Er