Ateş Düştüğü Yeri Yakar…
Aldığım bir kutuya yakın sakinleştirici ve sözde uyumama yardımcı olacak ilaca rağmen uyuyamıyorum.
Hayatımda etmediğim kadar dua ediyorum. Gece sessiz ve uzun…
1-2 dakika dalıp acıyla uyanıyorum.
Sanki rüyadayım sabah kalkınca hepsi geçecekmiş gibi hissediyorum.
Ben uyanacağım ve her şey bitecek, düzelecek…
Sabahı sabah edip yurtdışı stajım için gireceğim sınavdan dolayı şehir dışına üniversiteme gittim ama aklımda ne sınav ne kariyer ne yurtdışı nede başka bir şey var.
Aklımda olan tek şey, sınava girdikten 30 dakika sonra belli olacak olan doğrulama testim…
Benim için asıl önemli olan sınav o…
Her saat başı arıyorum ne olur ne olmaz diye ve çıkan kişiler sürekli “17.30’da arayın” lütfen diyorlar.
Bir şekilde saati 16.30 yapıp üniversiteme ve sınava gireceğim salona giriyorum. Elim ayağım titriyor, kusmak istiyorum ve bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Daha önce böyle bir sınavla yurtdışında eğitim gördüğüm için ben dışındaki insanların heyecanlarını konuşmalarından anlıyorum. Bazıları benim gibi tedirgin eli ayağı titriyor.
Ama onların titremesi sınavdan benimki ise bambaşka…
Keşke bende sınavdan mütevellit heyecanlansaydım elim ayağıma sınav için dolansaydı, keşke sınav için derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalışsaydım…
Ama görünürde onlardan farkım yok, hatta kendi aralarında benim için ne çok heyecanlı böyle yerinde duramıyor baksana bile diyorlardır belki…
Sınava 10 dakika kala geçen yıl yurtdışına beraber gittiğimiz arkadaşlarımdan birini görüyorum ve sarılıyoruz “Ne oldu neyin var?” dediğinde “Soner,17.30 da bir test sonucum açıklanacak çok kötüyüm dua et iyi bir sonuç çıksın” diyorum. Ne testi bile sormadan “Hadi bakalım inşallah iyi çıkar” diyerek başından savıyor beni.
Ateş düştüğü yeri yakar dedikleri işte böyle bir şey.
Sınava 2 dakika kala tekrar aradım ve 30 dakika sonra aramamı söylediler. Sınav başladı ama ben ne soruları okuyabiliyorum, nede anlayabiliyorum. Bu haldeyken cevaplama safhası gözümde öyle bir büyüyor ki…
Bundan çok daha zor olan geçen yılki dil sınavını kazanmış ve yurtdışına gitmiş olmama rağmen bu sene çok daha kolay olan o sınavı yapamadım ve 17.30’da çıktım sınavdan.
Montumu giymeden kalemimi kimliğimi alıp attım kendimi sınıftan dışarı ve aradım…
Test sonuçlarım çıkmış. Gayet sakin bir ses “Maalesef pozitif” diyor. İşte o anda HIV pozitif olduğum tescilleniyor.
Yalnızım…
Sarılıp ağlayacağım, boynuna sarılacağım kimse yok yanımda. Evimden odamdan 2 saat uzaklıktayım. İçim yanıyor içim…
2 gün öncesine kadar bu sınavla alakalı ne hayaller kurarken şuan ne haldeyim? Ben daha çok gencim ölemem hele ki böyle bir hastalık yüzünden.
Hani hep haberlerde izlerdim, hep hayat kadınları ya da uyuşturucu kullananlar AIDS olurdu?
Ben neyi yanlış biliyorum?
İstanbul’a dönüş için otobüs biletimi almak için yürürken eliza testimin pozitif olduğunu öğrendiğim hastanenin enfeksiyon bölüm müdürü ve doğrulama testini yaptırdığım özel kurumun müdürü olan doktoru aradım. Ağzından kerpetenle laf alabildiğim zat-ı muhterem bana aynen şunu dedi: “Şuan 27 yaşındasın tedavi olursan ve 25 sene daha yaşasan muhtemelen 47-48 yaşına kadar yaşarsın!”
Ömür biçilmişti bana.27 yaşındaki sapasağlam, iki gün öncesine kadar kalan Avrupa ülkelerini dolaşma hayali kuran bana ömür biçilmişti!!!
Ne yani 49 yaşımı göremeyecek miyim? Torun torba sahibi olamayacak mıyım.? Emekli maaşımı çekip eve giderken alışveriş yapıp eşe dosta hediye alamayacak mıyım?
Her şey yolunda gitse ilaç tedavisi olsam bile 49 yaşıma girdiğim gündeki ruh halimi düşünebiliyor muydu o doktor?
Evet, çok doğruymuş. Bugün ikinci kez teyit ettim bunu. “Ateş Düştüğü Yeri Yakar”